2012 yılında bir takım antik taş kalıntılarına dayanarak, tüm medya organları ve konferanslar aracılığıyla dünyanın sonunun geldiği insanlara empoze edildi.
Birçok insan sığınaklar inşa etti. Yiyecekler stoklayıp, kıyamete hazırlandı. Bir çoğu da bunu dünyanın yok oluşunu sağlayan bir kıyamet değil, insanlığın boyut atlayacağı, ruhsal tekamül olarak yükseleceği, aydınlanma çağını yaşayacağı bir zaman dilimi olarak gördü.
Ancak ne kıyamet koptu, ne de insanlık herhangi bir çağ atladı. Günümüzde hala din, dil, ırk, toprak, kaynak savaşları sürmekte, yeryüzünde açlık ve kuraklık devam etmektedir. Ne zaman düzelecek, onu da Allah bilir…
Allah bilir demişken, kutsal kitabımız Kuran’a göre kıyametin ne zaman geleceğinin bilgisi yalnızca Allah’a aittir.
Araf 187: “Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah), ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O size ancak ansızın gelecektir. Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.”
Madem ki kıyametin ne zaman kopacağını sadece Allah biliyordu, o zaman bu kadar insan Allah katında bir takım ortakları varmış ve onlara kıyamet günü ile ilgili diğer insanlara verilmeyen bir takım bilgiler verilmiş gibi bunca yaygarayı neden koparttılar diye sorma ihtiyacı hissediyoruz…
Bakın Allah bu tarz davranışlarda bulunan insanlara Kuran’da ne diyor?
“Yoksa yanınızda size ya da peygambere ait, kendisine vahyedilen Kur’an haricinde vahyedilen bir takım başka kitaplar var da, keyfinize uyan her şeyi rahatça onlarda buluyor ve (bütün bu bâtıl inanışları) onlardan mı okuyorsunuz?” (Kalem 37-38).
“Gayb (görünmez) bilgi hazinesi sizin yanınızda da, oradan bakarak mı istediğiniz gibi yazıyorsunuz?” (Kalem 47)
“Yoksa sizin göklerde bir ortaklığınız mı var?” (Ahkaf 4)
İnsanların aklına bu tarz düşünceler sokup, küresel bir korku paranoyası yaratanların ne gibi bir amacı ya da çıkarı vardı bilemiyoruz. Hadi onların bir takım maddi çıkarları vardı diyelim. Peki Müslüman oldukları halde Kur’an ile amel etmeyip, Maya tapınaklarında bulunan üç-beş taş parçasında yazanlara göre hareket eden bu insanların açıklamalarına inanan Müslümanların hali ne olacak peki? Bakın Allah Kuran’da ne diyor:
“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Cuma 5)
Allah, kıyamet ve benzer dini konularda Kur’an ile amel etmeyen bütün Müslümanları, ciltler dolusu kitap taşıyan eşeğe, yani okuduğu halde asla ilim sahibi olamamış, hakikati kavrayamamış, gerçeği bulamamış, kendisini geliştirememiş, ciltler dolusu gereksiz bilgiler edinmiş, okumuş ama adam olamamış insanlar olarak tasvir etmiş…
O halde biz en iyisi tüm bu rivayetlerden uzak durup, kıyamet günü ile ilgili Allah Kuran’da ne demiş onları inceleyelim… İnceleyelim ki ciltler dolusu kitap taşıyan eşekler gibi bir duruma düşmeyelim…
Azhab 63: “İnsanlar sana kıyametin vaktini soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de kıyamet yakında gerçekleşir.”
Lokman 34: “Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır.”
Zuhruf 85: “Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”
Hicr 37-38: “Allah da, “O halde sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin” dedi.”
Fussilet 47: “Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O’na havale edilir.”
Enbiya 109: “Eğer yüz çevirirlerse, de ki: (Bana emrolunanı, ayırım yapmadan) size eşit olarak bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mı yoksa uzak mı, bilmiyorum.”
Mülk 26: “De ki: O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
Cin 25: “De ki: “Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem.”
Ayetlerden görüldüğü üzere Kıyametin ne zaman kopacağının bilgisi sadece Allah’ta saklıdır. Yeryüzünde yaşayan hiç kimse bu konuda kesin bir bilgi sahibi olamaz ve şu gün, şu yıl, şu saatte olacak diye bir açıklamada bulunamaz. Bu yüzden insan kıyamet günü ile ilgili hurafeler peşinde koşturup, boş boş konuşup, vakit kaybedeceğine kendi ölümüne kafa yormalı ve bu doğrultuda sakınarak yaşamalıdır.
Ali-İmran 66: “İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
Şura 18: “İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.”
Vakia 1-2’de: “Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.”
Doğrusu şu ki, kıyamet koptuğunda zaten siz bu fani yaşamda yapacaklarınızı yapmış ve Allah’ın huzurunda hesabınızı verecek konuma gelmişsiniz demektir. O andan sonra artık yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur. Geriye dönüş, yaptığınız fenalıkları telafi etmek mümkün değildir.
“Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız” dedikleri vakit, (onları) bir görsen!” (Secde 12)
“Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.” (Müminun 99-100)
O yüzden kıyamete inanan bir kişi, kıyametin ne zaman kopacağını değil, iyi bir insan olmanın ve Allah’ın kendisinden razı olup, günahlarını affettiği ve şefaat eğlediği kullarından birisi olmanın peşinde koşmalıdır.
Her ne kadar Allah Kur’an’da kıyametin ne zaman kopacağının bilgisinin kendisinde saklı olduğunu söylese de, yine de kıyamet vaktinin yaklaştığını bildiren bir takım olayların yeryüzünde vukuu bulacağını Kuran’da bize bildirmiştir. Tespit ettiklerimizden bazıları şunlardır:
1) Yeryüzündeki Çoğu Memleket Yok Edilecek veya Şiddetli Bir Azapla Cezalandırılacak:
“Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış bulunuyor.” (İsra 58)
“Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.” (Ankebut 40)
2) Bir Duman Çıkacak:
“Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle! Bu acı bir azabdır.” (Duhan 10-11)
3) Yecüc ve Mecüc Ortaya Çıkacak:
“Nihayet Ye’cûc ve Me’cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman; Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler.” (Enbiya 96-97)
4) İsa as Ortaya Çıkacak:
“Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin için bir bilgidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.” (Zuhruh 61)
5) Dabbetül Arz Çıkacak:
(Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler. Neml 82
6) Ay Yarılacak:
“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.” (Kamer(Ay) Suresi 1)
7) Sura Üfürülecek:
“Sura üfürüldüğü gün, Allah’ın diledikleri bir yana, göklerde olanlar da yerde olanlar da, korku içinde kalırlar. Hepsi Allah’a boyunları bükülmüş olarak gelirler.” (Neml 87)
“Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.” (Yâsîn 51)
“Sura üflenmiştir; Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yere yıkılmıştır. Sonra sura bir daha üflenmiştir. İşte hepsi ayağa kalkmış bakıyorlar.” (Zümer 68)
“Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.” (Hâkka 13-16)
Gördüğünüz üzere merhamet sahibi yüce Allah, insanlar kendilerini düzeltsin, tövbe edip ona yönelsin, ona sığınsın, ondan af dilesin diye son güne kadar bize bir takım işaretler vermiş ve müsaade etmiş. Tabi anlayana…
Kıyamet günü neler olacağı, o gün insanların nasıl cezalandırılacağı veya ödüllendirileceği de apaçık, anlaşılır bir dille Kuran-ı Kerim’de anlatılmıştır. Örneğin:
“Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır. İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir. Naim cennetlerinde Allah’a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır. Onların büyük kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedir, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar. Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. İşlediklerine karşılık olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler vardır. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar. Tek işittikleri söz: “Selam, selam!”dır.” (Vakıa 1-26)
Buraya kadar bir sıkıntı yok değil mi arkadaşlar? O halde anlaşılan odur ki, şu dünya hayatındaki amellerimiz doğrultusunda kitabı sağ taraftan verilen insanlardan olmaya çalışmalıyız. Bu nasıl olacak? Elbette Kur’an’a tabi olarak, Kur’an okuyarak. Ona göre amel ederek…
Aksi takdirde sırf Müslüman olduğumuz ya da bizler Müslümanız dediğimiz için kıyamet gününde kurtuluşa ereceğinizi sanmayın. Peygamberin herkese şefaat edeceğini, herkesi kurtaracağını, Allah’ın da peygamberin yüzü, suyu hürmetine herkesi bağışlayacağını ve cennete sokacağını sanmayın.
Neden derseniz, öncelikle Kuran’a yani Allah’a göre şefaat yalnızca Allah’a aittir!
Zümer 44: “De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.”
Secde 4: “Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. Sizin için ondan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?”
Allah Kuran’da kendisinden “Allah İbrahim’i dost edindi” (Nisa 125) dediği dostu ve peygamberlerin atası Hz.İbrahim’in kıyamet günü babasına bile şefaatçi olamayacağını bildirirken, siz Hz.Muhammed’in size şefaat edip, tüm günahlarınızı bağışlayıp, cennete gireceğinizden nasıl emin olabilirsiniz?
Mümtehine 4: “Yalnız İbrahim’in, babasına, ‘Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez’ sözü başka.”
Doğrusu kıyamet günü günahlarınızın bağışlanması için onları Allah’a ortaklar koşup, kendisinden şefaat beklediğiniz peygamberler de dâhil herkes Allah’ın huzurunda sorguya çekilecek!
Araf 6: “Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz.”
Herkese yapıp ettikleri bir bir gösterilecek, hiç kimse bir diğer kişiye yardımcı olamayacak!
Bakara 48: “Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.”
Bakara 123: “Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.”
Sırf Müslüman oldukları ve Allah’a inandık dedikleri için kurtulabileceklerini sanan insanlara bakın Allah ayrıca Kuran’da ne diyor?
“İnsanlar, sadece inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar! Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir. Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar!” (Ankebut 2-4)
Allah herkesin imtihana çekileceğini ve her ne kadar inandık deyip, namaz kılsalar da, hacca gitseler de, oruç tutsalar da, sarık cüppe takıp, sakal uzatsalar da, başlarını örtseler de, Allah’a inanan kullar gibi hareket edip, kendilerini insanlara öyle gösterip onları kandırdıklarını sansalar da, Allah’ı asla kandıramayacaklarını ve amelleri kötü olanların, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranların, sadece inandık demekle hem dünya hem de ahiret azabından asla kurtulamayacaklarını söylüyor.
“Sadece inandık demek” ne demek?
Bu konuyu biraz daha derinlemesine incelemekte fayda var ki aklımıza yerleşsin: Sadece inandık demek, sadece Allah’a, onun peygamberlerine, meleklerine, kitaplarına inandık deyip, namaz kılmak, oruç tutmak ve hacca gitmek değildir demek.
Yani inandık deyip de, namaz kıldıktan sonra camiden çıkar çıkmaz müşterisini kazıklamak, sokaktaki kadınlara/erkeklere şehvet ile bakmak, komşusunda olanı kıskanmak, başkalarında olana göz dikmek, gıybet yapmak, karısını kocasını aldatıp zina yapmak, açılıp saçılmak, süslerini herkese göstermek, hırsızlık yapıp, dolandırıp, kul hakkı yemek, adam öldürüp, haram lokma yemek, din ile aldatmak, kitaptaki gerçekleri insanlardan gizlemek, sarık takıp, cüppe giyip, sakal uzatıp, deccal gibi tüm pisliklerini örtüp kendini Müslümanmış gibi göstermek, mezheplere, tarikatlara, cemaatlere ayrılıp, dinde gruplara bölünmek, atalarından duyduğun ve gördüğün din üzerine gitmek, insanların başına dinden sorumlu zorba birer bekçi kesilmek demek.
Kendin gibi olmayanlara hoşgörü göstermemek, başkalarının inancına, yaşam tarzına ve yaşama hakkına saygı duymamak, Allah ve din adına adam öldürmek, kibirlenmek, içerisinde bunca ilim verilmiş olan Kur’an varken başkalarının din diye uydurdukları yalanların ardına düşmek, uydurma hadislerle dinde amel etmek ve onlarla amel eden hocalara tabi olmak, aklını kullanamamak, Kur’an’ı terk etmek, Kur’an’ı inanılacak inanılmayacak diye kısımlara ayırmak, Kur’an’ı Arapça okuyup, Allah’ın ayetlerde ne dediğini anlamamak, kitaba kalben hakkıyla iman etmemek, Kur’an yerine ciltler dolusu kitap taşıyan eşekler gibi ciltler dolusu uydurma hadisle din diye amel etmek, anneni, babanı, eşini, evlatlarını, patronunu, mallarını, şeyhlerini, Allah’ı severcesine sevmek, ne sana ne de kendisine bir faydası ya da zararı olmayan ölülerden ve insanlardan medet ummak, onlardan şefaat dilenip, Allah’a ortaklar koşmak, din diye kendi heva ve heveslerine uymak demek… Anladınız mı?
Şimdi size soruyorum, siz bu saydıklarımın neresindesiniz? Siz sadece inandık deyip, bu yukarıdakileri yapınca kıyamet günü Allah’ın azabından kurtulacağınızı mı sandınız? İşiniz biraz zor gibi arkadaşlar… Bakın Allah ne diyor?
“Sizden ona(cehenneme) girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.” (Meryem 71)
Kısacası içinizden hiç kimse, hardal tanesi kadar dahi olsa yapıp ettikleri kendisine gösterilmeden, yaptıklarından dolayı Allah’ın huzurunda nefsi kendi kendisini kınamadan, bu yaptıklarının cezasını cehennemde ödemeden cennete giremeyecek demektir! Elbette ki Allah’ın diledikleri müstesna! Ayrıca Allah’tan ümit kesilmez de derler. Bir deneyin bakalım onlardan olmayı…
“De ki: “Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.” Zümer 53
“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf 87)
Şeytanın Allah’a “gerçek kulların müstesna” dediği, Allah’ın onları dost edinip, hem dünyada hem de kıyamette şefaat eğlediği/eğleyeceği, cennetine sokacağı o takva sahibi kullarından birisi olmanın, öyle sadece inandık demekle kalmayıp, çok zor ve güç isteyen bir iş olduğunu göreceksiniz!
“Yemin olsun ki, mallarınızda da canlarınızda da imtihan edileceksiniz. Ve yemin olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden de şirke batanlardan da incitici çok şey dinleyeceksiniz. Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularından, azim gerektirenlerindendir.” (Ali İmran 186)
Bu işin neden bu kadar zor olduğunu anlamak için sanırım şu ayetler de yeterli olacaktır!
“Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” (İsra 62)
“And olsun ki İblis, onlar (insanlar) hakkındaki görüşünü doğru çıkarttı; inananlardan bir grup dışında hepsi ona uydu.” (Sebe 20)
Gördüğünüz üzere insanlardan pek azı hariç hepsi iblisin kontrolü altına girmiş ve ona uymuş. Dolayısı ile siz hala sadece inandık veya Müslümanım demekle günahlarınızın affolunacağını ve cennete gideceğinizi mi sanıyorsunuz?
“Naim cennetlerinde Allah’a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır. Onların büyük kısmı eski ümmetlerden, pek azı da sonrakilerdendir.” (Vakıa 11-14)
Çoğu öncekilerden, pek azı sonrakilerden cümlesi… Düşündürücü değil mi? Neden çoğu öncekilerden? Çünkü onların zamanında kitabı ve hikmeti açıklayan peygamberleri ve o kitap ile amel eden, kitabı koruyan alimleri, arifleri, resulleri vardı da ondan. O şanslı olan insanlar, peygamberler vasıtası ile hakka bizzat şahit oldular ve hakikate kalben iman ettiler.
Ya şimdikiler? Pek azı sonrakilerden derken Allah günümüzü kastediyor işte… Günümüzde peygamber var mı? Yok! Allah’tan korkan, yalan söylemeyen, kul hakkı yemeyen, sadece vahyedilen kitap ile amel eden, ayetleri ve hikmeti bize öğretip, bu iş karşılığında bizden herhangi bir ücret talep etmeyen, kitaptaki gerçekleri bizlerden gizlemeyen, cebini doldurmayan bir tane bile alim, arif, resul, evliya, hoca, vakıf ya da kurum var mı? Yok! Artık hepsi bu işi makam, unvan, statü ve para karşılığında yapıyor. Hepsi bir takım tarikatlara, mezheplere, cemaatlere, kurumlara bağlı, hepsi bir takım abilere, şeyhlere, şıhlara bağlı, hepsi bunlardan nemalanıyor. İş, güç, makam, unvan sahibi oluyor… Yani hiçbirisi özgür değil. Hepsi birilerine kulluk ediyor.
Ne diyor peki Allah İncil’de? “Hiç kimse iki efendiye aynı anda kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz.” (Matta 6/24)
Gördünüz mü o kafir diye küçümsediğiniz Hristiyanlara inmiş bir kitap olan İncil’deki Allah’ın ayetini? Hem tanrıya hem de paraya kulluk edemezsiniz diyor Allah. Ben de size soruyorum: bunlardan hangisini daha çok seviyor, düşünüyor ve onun için çalışıyorsunuz? Hangisine ulaşmaya çabalıyorsunuz? Hangisi için yaşıyorsunuz? Cevabı aslında çok basit! Hangisi için haksızlıklara, adaletsizliklere, ahlaksızlıklara göz yumuyor, görmezlikten geliyor, susuyor ve Kuran’ı terk ediyorsanız, terk edilmiş bir hale getiriyorsanız, onun için çalışıyor, ona kulluk ediyorsunuz demektir. Yani para için. Dediğim yalan ise haydi günahsız olanınız bana ilk taşı atsın!
Kaldı ki Allah’ın çoğu öncekilerden olacak dedikleri de o kadar çok değil! Vallaha değil! Bak ben sana bu cennete girecek çoğunluğu öncekilerden olan insanların kaç kişi olduğunu anlatayım da, kendin bu sonraki azınlığın neresindesin bir hesapla bakalım…
“Elçilerimiz İbrahim’e (iki oğul vereceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: “Biz bu memleket halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir. (İbrahim) dedi ki: “Ama orada Lut var!” Şöyle cevap verdiler: “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o geride (azabda) kalacaklar arasındadır.” (Ankebut 31-32)
“İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: “Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?” dedi. Onlar: “Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik. Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız. O taşlardan her birinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir.” dediler. Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık. Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.” (Zariyat 31-32)
Gördün mü ayetlerde Allah kaç kişiyi kurtarmış? Bir ev halkından başka kimseyi bulamadık diyor. Yani Hz.Lut ve ona inanan birkaç kişi. Karısı bile kurtulamıyor adam peygamber olduğu halde. Şimdi size soruyorum, cennete girecek olan çoğu öncekilerden olan insanların büyük çoğunluğu peygamberler ve onlara iman eden üç-beş kişi iken, siz hala o kurtarılacak ve cennete girebilecek olan insanlardan olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
Cüneyt Aktan 19.09.2016 Saat: 14:48
Kaynaklar:
-
www.kuranmeali.org
-
Arayışname, Cüneyt Aktan, 2013, Cinius Yayınları
2293 Toplam Görüntülenme 2 Günlük Görüntülenme