Hristiyanların, Müslümanların ve belki yapılan filmler ve propagandalar sayesinde Yahudilerin de büyük bir çoğunluğu Hz.İsa’nın ölmediğine, diri olarak fiziki bedeni ile göğe alındığına ve diri olarak gökten melekler ile birlikte büyük bir ihtişamla geri geleceğine inanmaktadırlar. Oysaki Allah Kur’an’da Enbiyâ 34:“Biz senden(Muhammed) önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar?” ve Ali-İmran 55’te: “Hani Allah şöyle buyurmuştu: Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim.” diyor.
Bu ayetlerden Hz. İsa’nın Hz.Muhammed’den daha önce yaşadığı için ve Allah “senin hayatına ben son vereceğim” dediği için onun tüm beşer insanlar gibi ölmüş olduğunu ve kemiklerinin un ufak toz haline gelmiş olduğunu anlıyoruz.
Bunun haricinde 21.yüzyılda ilimde, bilimde, tıpta, medeniyette ve hemen hemen her konuda diğerlerinden üstün ve önde olan Hristiyan aleminin, kendileri gibi ölümlü bir insan olan Hz.İsa’yı hala Tanrı olarak görüp, Hindular ya da Budistlerin kendi tanrılarının heykellerini yapıp, onlara taptıkları gibi kendi elleriyle onun putunu yapmaları, yaptıkları o putlarda onu aramaları ve o putlara tapmaları size de enteresan gelmiyor mu? Bana geliyor.
Ne tuhaftır ki, bu düşünce yapısı, yüzlerce hatta binlerce yıl önce güneşe, aya, gezegenlere, dağa, taşa, toprağa, meleklere, şeytanlara ve kendi elleriyle yontup yaptıkları putlara tapan, o putlara kurbanlar sunan ve bu yaptıkları putları satıp onlardan gelir elde eden insanların yaşadığı cahiliye devrini andırıyor. Üstelik, gelmiş geçmiş tüm peygamberler bunlarla savaşmasına rağmen..
İsa as.’da kendisinden önceki tüm peygamberler ve müminler gibi sabredip yılmadan putlara karşı savaşan, Allah’ın rızasını kazanmaya çalışan, başına gelen ve gelecek olan her şeye rağmen O’nun emirlerine teslimiyet gösteren, üstün ahlaklı, insanlara örnek mükemmel bir kuldu. Elbette ki Yahudiler, kendilerine gelen tüm peygamberleri öldürdükleri gibi Hz. İsa’yı da kendi nefislerine ve çıkarlarına ters düşen şeyler söylediği için katletmek istemişlerdi.
Ancak, Hz. İbrahim nasıl oğlunu Allah için kurban edecek iken Allah ona bir koç gönderdiyse, Hz.İsa da kendisini feda edecek iken Allah onun yerine başka birini göndermiş ve insanlara Hz.İsa gibi göstermişti.
Nisâ 156-157: “Bir de inkarlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve ‘Biz Allah’ın peygamberi Meryemoğlu İsa Mesih’i öldürdük’ demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler.”
Yüzyıllar sonrasında bu hadise, Hristiyanlar tarafından Hz. İsa’nın kendilerinin tüm günahlarının affı için feda edilen kurbanlık bir kuzu inancına dönüşerek, adeta kutsal bir kurban seramonisi olarak algılandı.
Oysa Allah onu kurtların arasına kuzu olarak değil, biz insanları şeytanın oyunlarından, tuzaklarından ve şerrinden koruması, Allah’a kulluk edip, günahlarından arınmak için arayışta olanlara rehberlik ve önderlik yapması için adeta bir çoban olarak göndermişti. Doğrusu gerçekte asıl kuzu olan bizleriz, Hz İsa değil…
Peki, Allah kendisi için feda edilmesi gereken gerçek kurbanlar hakkında Kuran’da bizlere neler diyor, onu bir inceleyelim.
Hac 31-38: “Allah’a yönelen, ona ortak koşmayan kimseler (olun). Kim, Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir. Bu böyledir. Her kim de; Allah’ın nişânelerini (kurbanlıklarını) yüceltirse şüphesiz ki bu kalplerin takvasından (Allah’a karşı gelmekten sakınmasından) dır. Sizin için onlarda belli bir zamana kadar bir takım yararlar vardır. Sonra da kurbanlık olarak varacakları yer Beyt-i Atik (Kâbe)’dir. Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır. Şu halde yalnız ona teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele! Onlar, Allah, anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir. Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz, diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele. Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez.”
Ayetlerden anlaşılıyor ki, öncelikle Hz.İsa, Allah’a ortak koşulacak bir varlık değildir. Güneşe tapan Romalıların ve Musa(A.S)’dan sonra gelen hiçbir peygamberi kabul etmeyen Yahudilerin, Allah’ın adını yüceltmek ve Allah’a karşı gelmekten sakınmak için kurban ettikleri bir kuzu da değildir. O asla ayetlerdeki gibi Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar, belli bir vakte kadar kendisinden faydalansınlar gibisinden kesmeyi meşru kıldığı ve insanoğlunun işlediği tüm günahlara karşılık kanının dökülmesi için insanların arasına göndermiş olduğu bir Tanrı kuzusu değildir. O, insanların işlemiş oldukları tüm günahları, sanki onların o günahları işlemelerini o istemiş ya da emretmiş gibi onun üzerine atıp, kendisine yükleyebilecekleri, böylelikle tüm günahlarından arınabileceklerini sandıkları “günah keçisi iblis” gibi bir varlık da değildir. O ne onların tüm günahlarını yüklenip affedebilecek, ne de affettirebilecek güce sahip olan bir varlıktır.
Nisa 112: “Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.”
Fatır 18: “Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa.”
Bakara 286: “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır.”
En’âm 164: “De ki: Her şeyin Rabbi o iken ben başka bir Rab mı arayayım? Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir.”
İşte, bir şekilde Hz.İsa’yı ortadan kaldırdıklarına inandıktan sonra bir takım çıkarcılar onu ve sahip olduğu gücü (İncil’i) kendi çıkarlarına ve kendi putperest inançlarına göre değiştirip, yeniden bu dünyalık bir çıkar ve menfaat sağlamak için kolları sıvadılar ve bu sefer de Hz.İsa’yı putlaştırdılar. Onu Tanrı, güneş, Tanrı’nın oğlu vs. olarak tasvir ettiler. Güneş tanrısı inancı ile birleştirdiler. Her yerde, her resimde, her tasvirde onun başına güneşi eklediler. Güneş ve Hz.İsa onlar için aynı hale geldi. Bunu da bir güzel insanlardan gizlediler ve yüzyıllar içerisinde bu inancı iyice yerleştirdiler. Böylece, Hz.İsa’yı ve onun yaydığı mesajları unutturdular. İnsanlar istemeden de olsa bu konuda da Bakara 102: “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler.” ayetindeki gibi şeytan tıynetli insanların Hz.İsa hakkında uydurdukları yalanların ardına düştüler ve orada saplanıp kaldılar.
Oysaki İsa(A.S) ile ilgili sonradan geliştirilen ve onu ilahlaştıran bu inanışın, aslında insanlar için ne büyük bir yanılgı olduğu hususunda Kur’an’da bir çok delil bulunmaktadır:
Nisa 171: “Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryemoğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, ‘(Allah) üçtür’ demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah ancak bir tek ilahtır. O çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. Vekil olarak Allah yeter.”
Maide 72-76: “Andolsun, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir’ diyenler kesinlikle kafir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa artık Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.’ Andolsun, ‘Allah üçün üçüncüsüdür’ diyenler kafir oldu. Halbuki bir tek ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse andolsun onlardan inkar edenlere elbette elem dolu bir azap dokunacaktır. Hâlâ mı Allah’a tövbe etmezler ve ondan bağışlanma istemezler? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilah olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar. (Ey Muhammed!) De ki: Allah’ı bırakıp da sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa, Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
Maide 116-118: “Allah kıyamet günü şöyle diyecek: ‘Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilah edinin dedin?’ İsa da şöyle diyecek: ‘Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen, bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki, yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin. Ben onlara, sadece bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin (dedim.) Aralarında bulunduğum sürece onlara şahit idim. Ama beni içlerinden aldığında, artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye hakkıyla şahitsin. Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, yine şüphe yok ki sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”
Enam 101: “O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı halde nasıl bir çocuğu olabilir? Halbuki her şeyi O yarattı. O her şeyi hakkıyla bilendir.”
Ali-İmran 55: “Hani Allah şöyle buyurmuştu: Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkar edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”
Yine de Hristiyanlar arasında Allah’ın aşağıdaki ayetlerde belirttiği gibi iman sahibi olan ve gerçeği kavrayan kullarının da olduğu muhakkaktır.
Maide 82: “(Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da ‘Biz Hıristiyanlarız’ diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde bilginler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar. Peygamber’e indirileni (Kur’an’ı) dinledikleri zaman hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. ‘Ey Rabbimiz! İnandık. Artık bizi şahitlerle (Muhammed’in ümmeti) ile beraber yaz’ derler. “Rabbimizin, bizi salihler topluluğuyla beraber (cennete) koymasını umarken, Allah’a ve bize gelen gerçeğe ne diye inanmayalım?” dedikleri bu söze karşılık Allah onlara, devamlı kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetleri mükafat olarak verdi. İşte bu, iyilik yapanların mükafatıdır.”
Ali-İmran 113: “Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır.”
Ali-İmran 199: “Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın âyetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükafatları vardır. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.”
A’râf 157: “Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Allah ilim sahibi rahiplerden, keşişlerden, bilginlerden, alimlerden ve inananlardan razı olsun… Hele ki başka bir kavimde, başka bir dinde doğup, atalarından gördükleri din üzerine yetişmiş ve büyümüş olmalarına rağmen, atalarından duydukları ve gördükleriyle yetinmeyip, hakikati araştırıp, onlara herhangi bir yol gösteren, İslâm’ı tebliğ eden bir ustaları olmadığı halde, kendi akıllarıyla ve hakikat arayışlarıyla İslâm’ı seçip Müslüman olmuş, Kur’ân’ın Allah’ın katından Hz.İsa’dan sonra Hz. Muhammed’e indirildiğine iman etmiş olan insanların, çoğu Müslüman bir kavimde Müslüman olarak doğmuş, ama dinleri hakkında hiçbir araştırma yapmamış, kendi dillerine çevrilmiş olan Kur’ân’ı hiç okumamış, dinleri nasıl bir dindir bunu hiç anlamamış ve bilememiş, hakkıyla kalben iman ve ibadet etmemiş, atalarından gördükleriyle ve duyduklarıyla yetinip İslâm’ı uygulamış olan çoğu Müslümandan, Allah’ın katında daha yüksek bir mertebede olabileceği gerçeği ile karşı karşıyayız. Çünkü, onların bu hali, ataları olan Hz. İbrahim’in putperest bir kavimde doğup, kendi aklıyla hakikati araştırması neticesi, nefsindeki putları yıkıp, Allah’ı bulmasına, O’nun dinine tabi olmasına ve Allah’ın mescidini gönlünde imar etmesine eş bir durumdur. Allah onlardan razı olsun.
Cüneyt Aktan
Kaynaklar:
1) Kur’an-ı Kerim ve Meali, Mehmet Nuri Yılmaz, Horo Yayıncılık, Açıklamalı 2.Baskı, Ankara-2000
2) Üçü Birarada Kur’an-ı Kerim (Arapça-Meal-Türkçe Okunuşu), Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Kabe Basın Yayın Dağıtım
3) http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx
4) Arayışname, Cinius Yayınları, Cüneyt Aktan, Nisan 2013, Sayfa 302
5198 Toplam Görüntülenme 1 Günlük Görüntülenme