PEYGAMBERLER GÜNAH İŞLER Mİ? HATA YAPAR MI?

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

imagesVBBGA03Q

Şüphesiz Allah’ın gönderdiği tüm peygamberlerimiz hem yaşadıkları zamanın, hem de tüm zamanların en dürüst, en güvenilir, en ahlaklı, en merhametli, en akıllı insanlarıdır. Onlar insanlara insan olmanın ne demek olduğunu, insanın neden yaratılmış olduğunu ve nasıl yaşaması gerektiğini anlatıp öğretmek, tüm hal, durum ve hareketleriyle insanlara örnek olmak üzere Allah tarafından özel olarak seçilip gönde­rilmişlerdir. Allah’ın gözetimi ve koruması altında büyümüş ve yaşamışlardır.

Ancak her ne kadar seçilmiş olup, Allah’ın gözetimi ve koruması altında büyümüş ve yaşamış olsalar da (ki aslında hepimiz seçilmiş olup, Allah’ın gözetimi ve koruması altındayız), insanlara örnek ve rahmet olacak peygamberler olarak yaratılıp gönde­rildikleri için, peygamberlikleri öncesinde ya da sonrasında tamamıyla hatasız ve kusursuz oldukları söylenemez. Onlar Allah gibi tüm noksanlıklardan münezzeh varlıklar değiller­dir. Çünkü öncelikle onlar da bizler gibi ölümlü birer insandır.

İnsan yaradılışı itibarı ile hatalar yapan, hatalarından dersler çıkaran, hata yaparak öğrenen, kusurlarını hataların­dan aldığı derslerle kapatıp, kendisini bu derslerle geliştiren bir varlık olduğuna göre, nasıl oluyor da insanlara örnek olarak gelmiş olan peygamberlerimiz hakkında, insanlık yaratılışına ve doğasına aykırı bir şekilde, “onlar peygamber olmadan önce de, peygamber olduktan sonra da hatasız ve kusursuz, mükemmel insanlardı. Hiçbir günahları yoktu” denilebiliyor? Hatta peygamber oldukları ve Allah koru­masında oldukları için hiç hastalanmadıkları gibi insanüstü sıfatlar da yüklenebiliyor?

Onlar dünyaya kırk yaşında gökten her şeyi bilen, hiç has­talanmayan, ölmeyen, yemek yemeyen, uyumayan, hiçbir şeye ihtiyaçları olmayan kusursuz varlıklar şeklinde mi geldiler, yoksa hepimiz gibi bir anadan doğup, onun göğsünden süt emen, diş çıkarıp, ağlayan, ateşlenip hastalanan, tuvalet ihti­yacını yeryüzündeki tüm bebekler gibi gideren bir yapıda mı?

Onlar büyürken hiç mi sokakta arkadaşlarıyla oyun oyna­madı, şakalaşmadı, düştüklerinde canları yanıp ağlamadı? Hiç mi arkadaşlarından çocuklara has hastalıkların mikrop­larını kapmadılar? Çocukken canları hiç mi bir şey çekmedi? Hiç mi annelerinin ya da babalarının yüreğini hoplatmadı, onları kızdırmadılar? Hiç mi aşık olmadı, kıskanmadı, terk edilmedi ya da terk etmediler? Hiç mi insanlardan mad­di manevi kazıklar yemediler? Hiç mi bir şeyi öğrenmeden önce, öğrenirken ve öğrendikten sonra uygularken bir hata yapmadılar? Başka insanlar onlara hiç mi zulmetmedi, onları aldatıp, dolandırmadı ya da öldürmedi? Allah onları hiç imtihan etmedi mi? Onları bizi tabi tuttuğu imtihanlardan muaf mı kıldı? Onlar tüm noksanlıklardan uzak olan, yemeyen ama yediren, her daim diri olan, uyuklamayan Allah mı ki bunların hiçbirisi başlarına gelmedi? Hayır! Alın size apaçık konuyla ilgili apaçık ayetler:

İnsan 2: “Şüphesiz biz insanı, karışım halin­deki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.” 

Ra’d 38: “Andolsun, senden önce de peygam­berler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik.” 

Furkan 7: “Dediler ki: “Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda, pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!” 

Furkan 20: “Senden önce gönderdiğimiz bü­tün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Baka­lım) sabredecek misiniz? Rabbin hakkıyla görendir.” 

Mâide 75: “Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygam­berler geldi geçti. Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilah olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar.” 

Enbiya 8: “Biz onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.”  

Araf 6-7: “Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!And olsun ki, yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız, zira onlardan uzak değildik.”

İnsan 28: “Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.” 

Öyle ise bir insanın hatasız, kusursuz ve günahsız olması için ana rahminden yeni çıkmış bir bebek gibi olması ge­rekmez mi? Evinden hiç dışarı çıkmamış olması, hayatında hiçbir şey yapmamış, yaşamamış, deneyimlememiş, görme­miş, öğrenmemiş olması gerekmez mi? Bir insanın böyle olabilmesi için insanların arasına hiç karışmaması, evinde hiç hareket etmeden bir koltukta oturup, sürekli duvara bakması, sadece yemek yiyip, uyuyan bir varlık olması gerekmez mi? Bir insanın öyle olabilmesi için hayat ile ilgili hiçbir bilgisi, tecrübesi ve deneyimi olmaması gerekir. Kısacası hayatı hiç yaşamamış olması gerekir.

Hangi insan, insanların arasında doğup, büyüyüp, yaşayıp, onların o hataları ve günahları neden işlediğini bilmeden, onların tüm hal ve gereksinimlerini bilip, ihtiyaçlarını anla­madan, onların içerisinde bulundukları tüm ruh ve psiko­lojik hallerini bilmeden, deneyimlemeden, gözlemlemeden, öğrenmeden, sorgulayıp bunlara bir çözüm aramadan, çözümü kendi kalbinde ve aklında bulmadan, kendisi doğru yolu bulup, helali haramı, doğruyu yanlışı ayırt etmeden ve bunları içine sindirmeden, insan olmanın ne demek olduğunu öğrenebilir ve anlayabilir?

Güllerin arasında yetişip onların dikenlerinin acısına dayanmayı, sabretmeyi, onların çektirdiği acılara katlanmayı öğrenmeden, nasıl onlara karşılıksız sevgi, şefkat ve merhamet gösterebilir? Nasıl kendisi de bir gonca olmadan gül ağacına dönüşebilir?

Kehf 110: “De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilah’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbi­ne kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” 

O halde gelin, biz de yararlı bir iş yapabilmek ve insanları aydınlatabilmek umuduyla bu konudaki hakikatin ne oldu­ğunu anlamak için Allah’ın Bakara 2’de: “Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir” dediği Kuran’ı Kerim’e başvuralım:

Tâ-Hâ 115: “Andolsun, bundan önce biz Adem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.” 

Tâ-Hâ 121: “Bunun üzerine onlar (Adem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye baş­ladılar. Adem Rabbi’ne isyan etti ve yolunu şaşırdı.”  

A’râf 23: “Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimi­ze zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” 

Bakara 37: “Derken, Adem (vahy yoluyla) Rab­binden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabbine yalvardı. (O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz o, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.” 

Tâ-Hâ 122: “Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.” 

Görüldüğü üzere Allah’ın kendisine bizzat öğretmenlik yapıp, her şeyin bilgisini kendisine öğrettiği, hepimizin so­yundan geldiği ilk insan ve peygamber olan Hz. Adem(A.S), her ne kadar yeryüzüne halife olarak, orada yaşaması ve orayı imar etmesi için yaratılmış olsa da, tüm insanların cennetten kovulup yeryüzüne düşeceği ve sıkıntılar çekeceği bir hatayı işlemiş,  yıllarca Allah’a kendisini affetmesi için yalvarmış, tövbe etmiş, daha sonra Allah tarafından affedilip seçilip, kendisine doğru yol gös­terildikten sonra peygamber olmuştur.

Adem(A.S)’den yüzyıllar sonra, büyük tufan sırasında bir başka peygamber Nuh(A.S) ile Rabbi arasında önemli bir olay vuku bulduğu bize Kur’an’da bildirilmiştir.

Hûd 45-47: “Nûh Rabbine seslenip şöyle dedi: ‘Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükme­denlerin en iyi hükmedenisin.’ Allah, ‘Ey Nûh! O asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim’ dedi. Nûh, ‘Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bil­gim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum’ dedi.” 

Hz. Nuh’dan sonra peygamber olan Hz. İbrahim(A.S)’in de Allah’ın kendisini affetmesini dilediği bir takım hataları olmuştur:

Şu’arâ 82: “O, hesap gününde, hatalarımı ba­ğışlayacağını umduğumdur.” 

Musa(A.S) ile ilgili de benzer hadiselerin meydana gel­diğini görüyoruz:

Kasas 15-16: “Mûsâ halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşma­nına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, ‘Bu şeytanın işidir. O gerçekten apaçık bir saptı­rıcı düşmandır.’ Mûsâ, ‘Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet!’ dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” 

Şu’arâ 18-21: “Firavun şöyle dedi: ‘Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda bü­yütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin. (Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerden­sin.’ (Musa) Dedi ki: ‘Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım. Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni pey­gamberlerden kıldı.”  

Bir de Hz. Sülayman(A.S) ile ilgili ayetleri inceleyelim:

Sad 32-35: “Süleyman, ‘Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim’ dedi. Nihayet gözden kaybolup git­tikleri zaman, ‘Onları bana geri getirin’ dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bırak­tık. Sonra tövbe edip bize yöneldi. Süleyman, ‘Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk (hüküm­ranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!’ dedi.”  

Hz. Süleyman’ın, her ne kadar Rabbini anmasını sağlıyor olsa da, mala ve mülke olan aşırı sevgisinden dolayı Allah’ın onu mallarıyla ilgili bir şekilde imtihan edip, neticede ona da hatasını gösterdiği anlaşılmaktadır.

Farklı yönlerden saptamalar Hz. Yunus(A.S) için de geçerlidir:

Enbiyâ 87: “Zünnûn’u (Yunus(AS)) da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmış­tı. Derken karanlıklar içinde, ‘Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmeden­lerden oldum’ diye dua etti.” 

Sâffât 139-145: “Şüphesiz Yûnus da pey­gamberlerdendi. Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti. Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kay­bedenlerden olmuştu. Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu. Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı. Derken biz onu hasta bir halde sahile attık.”

Kalem 48: “Ey Muhammed. Sen Rabbinin hükmüne kadar sabret. Balık sahibi Yunus gibi olma.”

Hz. Muhammed(S.A.V) hakkındaki uyarılardan da bah­sedelim biraz:

Şûrâ 52: “Sen kitap nedir, iman nedir bilmez­din.” 

Duhâ 7: “Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi?” 

Muhammed 19: “Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlan­masını dile! Allah gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir.” 

Fetih 2: “Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin.” 

Abese 1-11: “Kendisine o âmâ geldi diye Pey­gamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelin­ce; Sen, ona yöneliyorsun. (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür.” 

Tövbe 43: “Allah seni affetsin! Doğru söyleyen­ler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin?” 

Mü’min 55: “Ey Muhammed! Sabret. Allah’ınva’di şüphesiz gerçektir. Günahının bağış­lanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ederek tespih et.” 

Tahrîm 1: “Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun?” 

Görüldüğü üzere peygamberler peygamberliklerinden önce de sonra da yeryüzündeki gelmiş geçmiş tüm insanlar gibi hatalar yapabilen insanlardır. Peygamber olmadan daha önce kitap nedir, iman nedir bilmedikleri için, o vakte kadar ne gibi günahlar işlemiş olduklarını bir tek Allah bilir. Burada asıl önemli olan, kendilerine gelen bunca ilimden ve bilgiden sonra nefslerine hakim olup, günah işlememeye gayret gös­termiş olmalarıdır. Hata yaptıklarında da hemen hatırlayıp Allah’a sığınmış, bağışlaması için tövbeler etmişlerdir. Bu hatalar da zaten affedilmeyecek kadar büyük günahlar değildir. Kendilerine nübüvvet geldikten sonra hiçbir peygamber bilerek ve isteyerek bir hata veya günah işlememiştir. Hataların hepsi ya dalgınlık üzerine, ya da yanılma üzerinedir ki, zaten hepsi Allah’ın affına uğramış ve Allah’ın anında müdahalesi ile de bu hatalar düzeltilmiştir.

Nisâ 17: “Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bi­lendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” 

A’râf 201: “Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmek­ten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar.” 

Peygamberlerin peygamber oldukları için asla hastalan­mamaları konusuna da değinmek gerekirse, Kur’ân’da hasta denince Hz. Eyüp ve onun hastalığı akla gelir:

Enbiya 83-84: “Eyüp’ü de hatırla. Hani o Rabbine, ‘Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin’ diye niyaz etmişti. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunan­lar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.” 

Sâd 41-42: “(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyüp’ü de an. Hani o, Rabbine, ‘Şeytan bana bir yor­gunluk ve azap dokundurdu’ diye seslenmişti. Biz de ona, ‘Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su’ dedik.” 

Eyüp peygamber ve onun hastalığından başka, şüphesiz Hz. Yusuf da, babası Yakup(A.S) da peygamberdi. Yakup(A.S) peygamber olmasına rağmen, yaşlandığı dönemde kör ol­muştu. Bu olaylar Kuran’da şöyle anlatılır:

Yûsuf 93: “Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın ve bütün aile­nizi bana getirin, dedi.” 

Yûsuf 96: “Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. Yakup, ‘Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?’ dedi. 

Ayetlerden de anlaşılacağı üzere, tüm peygamberler yeryüzündeki gelmiş geçmiş tüm insanlar gibi hastalanabi­len insanlardır. Onlar hakkında yapılan tüm bu putlaştırıcı yakıştırmalar uydurmadır, hurafedir, Rabbin kadrini gereği kadar bilemeyen insanlar tarafından İslam’a sonradan katıl­mış yalanlardır. Şeytan ve kontrolü altına aldığı insanların peygamberleri ilahlaştırıp, putlaştırıp, insanları Allah’ın doğru yolundan saptırma çabalarından başka bir şey değildir.

Ancak, konuya farklı bir açıdan bakmak gerekirse, Allah kendisinde hiçbir kusur, hata ve eksiklik bulunmayan bir yaratan olduğu için, aslında yarattığı her şey de kusursuzdur. O her şeyi bizim sebebini asla bilemeyeceğimiz bir nedene, hikmete, düzene ve ölçüye göre kusursuz olarak yaratmış, her şeye görevlerini söylemiş ve bunun sonucunda da hepsi görevlerini eksiksiz yerine getirmiştir. Kıyamete kadar da bu böyle devam edecektir. O’nun hatalı bir takım varlıklar yaratmış olması düşünülemez. Hele ki, O’nun hatalar yapan insanoğlu gibi hatalar yapıp, hatalı ve kusurlu bir takım davranışlar içinde olması hiç düşünülemez. Bu sebeple bizim kusurlu ve hatalı sandığımız insanların, o kusurlu ve hatalı olduğunu düşündüğümüz unsurları bile aslında kusursuz ve hatasızdırlar. Çünkü onları böyle hata yapan varlıklar olarak yaratıp, bu kusur ve hatalarıyla aslında olması gerektiği bir biçimde yaratan yine O’dur. Dolayısı ile aslında her şey ku­sursuz ve hatasızdır. Çünkü her şey Allah’tandır.

Allah, her şeyi kusursuz olarak yaratmış olsa da, insanlara onları kusursuz bir yaratanın olduğunu hatırlatacak, böylece kendilerini ona ortak koşamayacakları kusursuz kusurlar yüklemiştir.

İnsanlar hatalar yapar, tövbeler eder, ona kulluk ederken yap­tıkları hatalar yoluyla hayatı deneyimleyip öğrenirler. O öyle bir yaratandır ki, yarattığı kulunu ve nefsinin ona ne fısıldadığını en iyi bilen O olup, yarattığı her şeye şah da­marından daha yakın olduğu için, yani aslında her şey O olup, her şeyi yaptıran O olduğu için, insana mahsus bu kusurları da ona O yüklediği için, O kusurların çoğunu görmezlikten gelir. Bu yüzden O merhametlilerin en merhametlisi, affedi­cilerin en affedicisidir. O’nun insanlar üzerine olan rahmeti bu yüzden sonsuzdur. İyinin de kötünün de üzerine güneşini doğurur. Rabbimize hamd ile sonsuz şükürler olsun. Ancak yine de Allah affeder nasıl olsa deyip, çizgide sınırı aşmayın sevgili dostlar… Çünkü:

“Şüphesiz Allah´ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah´ın affına güvendirerek aldatmasın.” (Lokman 33)

 Cüneyt Aktan

Kaynaklar:

1) Kur’an-ı Kerim ve Meali, Mehmet Nuri Yılmaz, Horo Yayıncılık, Açıklamalı 2.Baskı, Ankara-2000

 2) Üçü Birarada Kur’an-ı Kerim (Arapça-Meal-Türkçe Okunuşu), Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Kabe Basın Yayın Dağıtım

 3) http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx

 4) Arayışname, Cinius Yayınları, Cüneyt Aktan, Nisan 2013, Sayfa 289

7412 Toplam Görüntülenme 2 Günlük Görüntülenme
Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

2 comments on “PEYGAMBERLER GÜNAH İŞLER Mİ? HATA YAPAR MI?”

  1. serhat Reply

    noktasına virgülüne kadar katılıyor bu yararlı yazınız ve emeğiniz için sizi tebrik ediyorum.
    burada size muhalif tek bir kelime dahi edemeyeceğim için bu münazaradan sayılmaz hala 1-0 ben öndeyim:))))
    saygı ve hürmetlerimle

    • CuneytAktan Reply

      Hehe, öyle olsun bakalım 🙂 İlginize teşekkürler.

      Sevgi ve saygılarımla

Leave A Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.