Hangi dine mensup olursa olsun, insanlık âleminin belli bir kısmı, büyük bir sabırla, dünyada yaşanan her türlü fitneyi, savaşı ve felaketi sona erdirip, mutlak barış ve huzuru sağlayacak olan bir kurtarıcının gelmesini bekliyor. Müslümanlardan bazılarının gelmesini beklediği bu büyük kurtarıcıya ise Mehdi Resül deniyor.
Sözlük anlamı olarak mehdi, hidayete eren, yani Allah’ın hidayet edip kendisini kötülüklerden arındırdığı, rahmet ettiği, hak ile batılı birbirinden ayırt edebilme ilimi bahşettiği, kendisine hakikatleri gösterdiği, doğru yoluna soktuğu, kendisine dost bellediği kişi demek.
Günümüzde neredeyse tüm İslam alim ve ariflerinin (!) yazdıkları kitaplarda ve herkesin kolaylıkla ulaşabildiği internette, mehdi resulün fiziksel özelliklerinden, ruhani özelliklerine, her türlü yapıp edeceğiyle ilgili binlerce sayfa bilgi ve hadis rivayet ediliyor.
Bu rivayetlere göre kıyamet yaklaştığında deccal gelecek, sanki bunu yapmaya gücü yetermişçesine sadece öldürmeye ve diriltmeye kadir olan Allah gibi bir genci öldürüp diriltecek, insanları Tanrı olduğuna inandıracak, şeytanla ve şeytan tıynetli insanlarla işbirliği yapacak, yeryüzünde zulüm, haksızlık, adaletsizlik ve ahlaksızlık oldukça yaygınlaşacak, insanların hemen hemen hepsi “Ve andolsun ki iblis, onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. Böylece inananlardan bir grup dışındaki herkes ona (şeytana) tâbî oldular.” (Sebe 20) ayetindeki gibi olacak, temiz ve ahlaklı kalmak isteyen tüm insanlar zulüm görecek, hayatından bezecek duruma gelecek.
İşte tam ümitlerin tükenmek üzere olduğu sırada haksızlığa ve zulme dur demek üzere Mehdi gelecek. Deccalın bozduğu her yeri ve her şeyi temizleyecek. Kur’an’a tabi olacak. İslam’a sonradan sokulmuş olan tüm rivayetlerle, hadislerle, adetlerle, gruplara ayrılmış tüm tarikatlarla, cemaatlerle, mezheplerle savaşacak, dini istismar ederek kendilerine dünyalık saltanatlar kurmuş bir takım insanların dini olmuş olan İslam’ı, yeniden yalnızca Allah’ın dini haline getirecek. Çok sıkıntılar çekecek ama yeryüzü tıpkı cennet gibi olacak. Kurt ve kuzu bir arada yaşayacak. Bunun yanı sıra Mehdiye yardım etmek üzere Mesih (Hz. İsa) gelecek ve deccalı öldürecek. Daha sonra “Sen bunların imamısın, bu şeref sana verilmiştir” deyip, mehdinin imamlık ettiği cemaatte, mehdinin arkasında onunla birlikte şükür namazı kılacak. (¹)
Ne yazık ki doğru olup olmadığı tartışılan tüm bu bilumum hadisler ve rivayetler, Allah’ın “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık!” (En’am 38), “Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” (Araf 3), “Sana ne vahy ediliyorsa ona tabi ol.” (Yunus 109), “İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah’tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise/söze inanıyorlar?!” (Casiye 6) dediği Kur’an’da yer almıyor. Ne iddia edildiği gibi böyle gelecek olan bir kişinin adı, fiziki özellikleri ve yapıp edeceği varsayılan olaylar vardır, ne de geleceği müjdelenip, adı peygamberimizin adıyla, babasının adı da peygamberimizin babasının adıyla aynı olan, üzerinde bulut dolaşacağı söylenen bir insanın bahsi geçer. Oysa Kur’ân’dan önceki tüm kutsal kitaplarda, kendisinden sonra gelecek olan peygamber adı, sanı, yapacakları ve diyecekleri ile apaçık bir şekilde müjdelenmiştir.
Ancak ateş olmayan yerden duman çıkmaz dendiği gibi, Kuran’da insanların bu konu hakkında zanları üzerine tüm bu dedikoduları çıkarttıkları bir ayet vardır:
Furkan 30: “Ve resul: “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.”
Bu ayet üzerinden yola çıkarak Mehdinin geleceğini iddia eden insanlara göre peygamberimizin zamanındaki müşriklerin Kuran’ı terk etmesi imkânsızdır. Çünkü onun peygamberliğine ve getirdiği kitaba inanmayıp, onunla amel etmeyen bir kavim, zaten daha önce hiç inanmadığı bir şeyi terk edemeyeceği için, tüm bu bozulmalar, Kuran’ı terk etmeler, gruplara, cemaatlere, mezheplere, tarikatlara ayrılmalar ve resulün bu şikayeti, peygamberin ölümünden sonra olabilecek olan bir takım olaylardır.
Hz. Muhammed vefat ettiğinde onun dönemi şimdiki gibi Cahiliye devri değil, Asrısaadet dönemi olduğuna göre, Kuran’a inananların, sahip çıkanların, yaymaya çalışanların ve onunla amel edenlerin sayısı, bugün Kuran’a hakkıyla iman edip, sahip çıkanların ve onunla amel edenlerin sayısından çok daha fazla demektir. Öyle ise bu ayetten anlaşılan şudur ki, bunu söyleyecek olan resulün içerisinde doğup büyüdüğü kavim, günümüzde Kuran’dan ve gerçek İslam’dan uzaklaşıp, Kuran’da helak edilmeyi hak eden kavimlerin yaptığı tüm ahlaksızları yapmaya başlamış demektir. Bu ayet, onu şimdiki zamanlarda söyleyecek olan bir resulü, yani beklenen Mehdi as’ı işaret etmektedir. Ki bu bana göre de mantıklıdır. Elbette ki en doğrusunu Allah bilir.
Ancak Furkan Suresindeki ayetlerin devamını incelediğimizde, kavmi tarafından yalanlanmış ve dışlanmış tüm peygamberlerin kavminden şikâyetçi olduğu gibi, peygamber efendimizin de kendi kavminden şikâyetçi olduğunu ve sözlerin ona ait olduğunu görüyoruz.
Furkan 31-32: “Biz böylece her peygambere, suçlulardan bir düşman musallat ettik. Kılavuz ve yardımcı olarak Rabbin yeter. İnkâr edenler: Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.”
Ne yazık ki tüm peygamberlerde olduğu gibi, peygamberimiz zamanında da kendi kavminden ona düşman olan, onu ve getirdiği ayetleri inkar eden insanlar vardı. Onlar peygamberimizi delilik ile suçlamış, ayetleri kendi yazdığı şiirler olarak görmüş, o yüzden onu şiir olarak gördükleri Allah’ın ayetleriyle kendi haline bırakmışlardı. Dolayısı ile peygamberin peygamberliğini ve getirdiği ayetleri şiir olarak görüp inkar etmeleri, onların Kur’an’ı terk etmiş oldukları anlamına geliyordu. Peygamber efendimiz de üzüntüden, kimse kendisine ve Allah’ın ayetlerine inanmadığı için Rabbine öyle bir serzenişte bulunmuştu.
Ancak “Nebi/Peygamber ve Resul Karmaşası” adlı başlıkta, Allah’ın sadece peygamberlerine resul demediğini, peygamberlere inen kitapları tasdik edip, onlar ile amel eden, onları insanlara tebliğ eden tüm kullarına da resul diye seslendiğini ve Kuran’ın her devire hitap eden bir kitap olduğunu incelemiştik. Dolayısı ile buradan şu sonucu çıkartıyoruz; bugün bu ayeti herhangi bir kavim içerisinde yaşayan, hiç kimsenin tanımadığı, insanların kafasındaki Mehdi resul şekline hiç uymayan, Allah’ın herhangi bir mümin kulu da söyleyebilir. Sonuçta günümüzde gerçekten de neredeyse tüm İslam alemi Allah’ın kitabından uzaklaşıp, peygamber gelmeden önceki cahiliye devri ya da eski dinlerine geri dönmüş gibi yaşamaktadırlar. Hatta neredeyse tüm dünya! Dolayısı ile insanlar Kuran’ı terk edilmiş bir halde bırakıp (Furkan 30), şeytanı haklı çıkarmışlardır diyebiliriz (Sebe 20)…
Ancak burada unutulmaması gereken husus, Allah Kuran’da resulün sadece bunu dediğini ya da diyeceğini belirtmiştir. Kitaptan da bildiğimiz üzere resullerin görevi insanları Allah’ın yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağırıp, onlarla en güzel şekilde mücadele edip (Nahl 125), sadece ayetleri onlara tebliğ etmektir (Nur 54, Maide 99, Rad 40, Tegabün 12, Şura 48, İsra 105, Nahl 82).
Öyleyse kendisinden Kur’an’da “De ki: “Ben (Allah’ın) elçilerin(in) ilki değilim; ve (onların tümü gibi) ben de, bana ve size ne olacağını bilemem, sadece bana vahyolunana uyuyorum çünkü ben sadece apaçık bir uyarıcıyım”. (Ahkaf 9) diye bahsedilen bir peygamberin ümmeti, bütün bu Kur’an dışı kalan mehdi rivayetlerini nereden çıkarıyorlar çok merak ediyorum. Acaba Allah Hz.Muhammed’e Kuran dışında bizim bilmediğimiz bir başka kitap daha indirdi de, Hristiyanların gerçek İncil’i halktan saklayıp, onun üzerinde oynamalar yapıp, onu değiştirdikleri gibi bizim din adamlarımız da Kur’an’ı bizden mi sakladılar? Ya da ondan bir şeyleri çıkarıp, kendi elleriyle değiştirip, bize Kur’an diye bu halini mi verdiler? Hiç sanmıyorum.
Kur’an dışı kalan bütün bu saçmalıklar yetmezmiş gibi, ne yazık ki ayrıca geleceği iddia edilen mehdi resulün insanları hidayete erdireceği de iddia ediliyor. Oysaki Allah Kuran’da, dünya üzerindeki gelmiş, geçmiş ve gelecek olan hiç kimsenin insanları Allah’ın hidayetine erdiremeyeceğini, buna asla vesile olamayacaklarını, çünkü buna gücü yetecek olan tek kişinin kendisi olduğunu söylüyor!
Öyle ise Allah, peygamberlerin sonuncusu olan Hz.Muhammed’e bile “Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir.” (Bakara 272) diye seslenip, insanları hidayete erdirecek olanın sadece kendisi olduğunu söylemişken, onun ayağının tozu bile olamayacak olan Mehdi resul nasıl insanları hidayete erdirebilir ki? Tövbe haşa Allah mı bu adam?!
Araf 43: “Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık.”
Yunus 9: “(Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir.”
Kehf 17: “Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.”
Meryem 76: “Allah doğruya erenlerin hidayetini artırır.”
Lokman 5: “İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
Sebe 50: “De ki: Ben eğer sapmışsam ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete ermişsem bu da Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir.”
Fatır 8: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir.”
Zümer 18: “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.”
Enam 84: “Biz ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nûh’u da hidayete erdirmiştik. Zürriyetinden Dâvud’u, Süleyman’ı, Eyüp’ü, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da. İyilik yapanları işte böyle mükafatlandırırız.”
Enam 86: “İsmail’i, İlyas’ı, Yûnus’u ve Lût’u da hidayete erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.”
Enam 88: “İŞTE BU, ALLAH’IN HİDAYETİDİR Kİ, KULLARINDAN DİLEDİĞİNİ BUNA İLETİP YÖNELTİR.”
Demek ki, Allah sadece bir kişiyi değil, kendisine iman edip, doğru yoluna giren ve bu dosdoğru yolunda gidebilmek için gayret gösteren tüm kullarını hidayetine erdiriyor. Onlar ayetlerden uzaklaşıp, heva ve hevesleri için şeytana uyup, doğru yoldan sapmadıkça, hem hidayetlerini hem de derecelerini arttırıyor. Bu hidayete erdirdiği kullar da kendi içlerinde derece derece birbirlerinden yüksek oluyorlar.
Yusuf 76: “Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.”
Mademki mehdiyete yani hidayete ulaşmanın anlamı bu, o halde Allah’ın yeryüzünde sadece bir kişiyi mehdi eylediği ve hidayetine erdirdiğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Şu anda dünyada Allah’ın hidayetine erdirdiği değişik ırklardan, dillerden ve dinden ilim sahibi milyonlarca insan olabilir.
Bakara 62: “Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır”
Rad 7: “Her kavim içinde bir yol gösteren vardır.”
Yol gösteren derken de, onları hidayete erdirebilecek ve doğru yola sokabilecek olan değil, hidayete giden yolu tebliğ eden, öğüt veren, anlatan, gösteren insanlar demek isteniyor. Aksi takdirde Allah daha önce din nedir, kitap nedir bilmediği halde, kendisine İslam fıtratı üzerine eksiksiz olarak gönderdiği Kuran’ı vahyedip, onu Kur’an ile en büyük hidayete ve kemale erdirdiği, son nebisi Hz.Muhammed’e aşağıdaki ayetlerle seslenmezdi:
Kasas 56: “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.”
Nahl 9: “Doğru yolu göstermek Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.”
Kehf 6: “Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!”
Kehf 57: “Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar.”
Fatır 8: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helak etme!”
Zümer 19: “Hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın?”
Kısaca “onlar hidayete eremiyorlar ya da sen bir insan olarak onları hidayete erdiremiyorsun, doğru yolu gösterip, doğru yola sokamıyorsun, onları kurtaramıyorsun diye kendini üzme. Çünkü onları/ insanları hidayete erdirecek ve doğru yola sokacak olan sadece benim” diyor Cenab-ı Hak.
Öyleyse, hangi mucizeyi gerçekleştirirlerse gerçekleştirsinler, hangi gerçeği anlatırlarsa anlatsınlar, kitapta da yazdığı gibi hiçbir peygamber insanları hidayete erdiremiyor ve doğru yola sokamıyorsa, Allah’ın Cebrail(A.S) aracılığı ile peygamberlere indirmiş olduğu kitapların tümünü okuyup tasdik eden, onların Allah katından olduğuna şahitlik edip, onlarla amel eden, kendi zanlarınca kitabı insanlara açıklayabilen, her kavim içerisinde bulunan, bu hidayete erdirilmiş ilim sahibi alimler, arifler ve resuller mi insanları Allah’ın hidayetine ulaştıracaklar? (Bakınız Âl-i İmrân 81 : “Hani, Allah nebilerden (peygamberlerden), “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir resul (elçi) geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış ve “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti.”)
Hayır, ulaştıramayacaklar, çünkü Kuran’daki gerçek, inanılanın tam tersidir:
Yûnus 35: “De ki: Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan hakka iletecek olan bir kimse var mı? De ki: ‘Hakka Allah iletir.’ Öyle ise, hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa iletilmedikçe doğru yolu bulamayan kimse mi? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?”
Furkan 3: “(İnkar edenler), Allah’ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.”
İsra 57: “Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. Onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.”
Bu durumda, geleceği iddia edilen mehdi resulün hakkındaki tüm bu rivayetler ve insanları hidayete erdirecek bir insan olacağı konusu Furkan 30: “Ve resul: “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.” ve Hicr 91: “Onlar Kuran’ı da inanılan, inanılmayan olarak kısım kısım ayırdılar.” ayetlerindebildirildiği gibi ayetlerin bir kısmına iman edip, bir kısmına iman etmemekten ve Kuran’ı terk etmekten başka birşey olmayıp, Allah’a, İslam’a ve kitaba ters bir konu olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.
* * *
Allah’ın Cum’a 5: “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkar eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” de dediği gibi, Kur’an’daki ayetler yerine türlü insanlara ve onların kendi zanlarınca rivayet edip yazdıkları tüm sözde hadis ve kitaplara Kur’an’ın ayetlerine inanırmış gibi inananlar diyorlar ki; “İslam peygamberi Hz.İsa geldiğinde mehdiye tabi olacak, onunla birlikte savaşacak, Deccal’i öldürecek ve sonra “sen bunların imamısın, bu şeref sana verilmiştir” deyip onun arkasında namaz kılacak.”
Allah’ın, kendisini Ruhu’l-Kudüs Cebrail(A.S) ile desteklediği, hidayetrehberi olarak İncil’i verdiği, Allah’tan başka hiç kimseyi kendilerine vekil ve dost edinmemelerini emrettiği ulul-azm peygamberlerinden birisi olan Hz.İsa, neden Allah’tan başka hiçbir dostu, velisi, vekili ve de mürşidi yokmuş gibi, gidip mehdiye tabi olsun, mehdiye biat etsin ve onun müridi gibi hareket etsin? Neden zamanında kendisinin Allah’ın gönderdiği hak bir resulü ve nebisi olduğuna iman edip, kendisine tabi olup, yardımcı olan on iki havarisi gibi, o da Mehdi resule iman edip, ona tabi olup, kendi yaydığı ve çok iyi bildiği Allah’ın dinini yaymak için ona yardım etsin?
Acaba Hz.İsa kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i bilmeden, kitap nedir, iman nedir, abdest nedir, hidayet nedir bilmeden geri gelecek de, Hz. Muhammed’e, kendisine ve kendisinden öncekilere verilen kitapları tasdik edip, onları halka açıklayacak olan, Allah dilemedikçe ne kendisi hidayete erebilecek ne de herhangi birisini hakka iletmeye gücü yetmeyecek, kendisi gibi Allah’ın bir kulu olan mehdi resule, tarikatlardaki mürşit mürit ilişkisindeki gibi tabi olup, onun müridi mi olacak? Onun cemaatinde bulunup, onu desteklediğini mi söyleyecek, onun arkasında namaz mı kılacak?
Mehdi bir ulul azm peygamber, Hz.İsa da Cebrail(A.S) gibi bir melek mi ki ufukta asılı dururken, gökten inip, aslı suretinden çıkıp, insan kılığına bürünüp, mehdiye gitsin ve Allah ona nübüvvet verir gibi gidip onu seçsin ve peygamber ilan etsin? Allah’ın izniyle Cebrail (A.S)’ın kendisini desteklediği gibi o da onu desteklesin? Neden Hz. İsa Allah dururken, gidip bir insana tabi olup, ona kulluk etsin?
Âl-i İmrân 79-80: “Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, ‘Allah’ı bırakıp bana kullar olun’ demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) ‘Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.’ Onun size, ‘Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin.’ diye emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç inkârı emreder mi?”
Müslümanların ve insanların büyük bir çoğunluğu, nasıl oluyor da tüm hükümdarlıkları ve yönetim sistemlerini eleştirip, insanların Allah’tan başkasını dost ve vekil edinmemeleri, Allah’tan başkasına kulluk etmemeleri gerektiğini tebliğ eden, piramitin tepesine yerleştirilmiş olan insanların tüm sistemlerini yıkmaya gelmiş, bu uğurda ölümü bile göze alabilen koskoca bir ulul-azm peygamberine, resulüne, nebisine böyle bir rol veriyor anlamak mümkün değil. Olsa olsa bunun tam tersi olması gerekir. Tersi olması gerekir çünkü peygamberler mi Cebrail as’ın getirdiklerine tabi oluyorlardı yoksa Cebrail mi kitap nedir, iman nedir bilmeyen peygamberlere tabi oluyordu? Şüphesiz peygamberler Cebrail’e ve onun getirdiği Allah’ın ayetlerine tabi olup, uyuyorlardı. Öyleyse bu mantığa göre, eğer Hz.İsa gökten bir melek gibi gelip, Mehdi resule nübüvvet verir gibi onu seçip yüceltecekse, tüm peygamberlerin Cebrail’e ve getirdiklerine uyduğu gibi, Mehdinin de Hz.İsa’ya uyması gerekir.
Ayrıca Allah Kuran’ı Kerim ile dinini tamamlamış, İslam’ı yeryüzünde kemale ve hidayete erdirmiş, İslam’da hiçbir eksiklik bırakmamışsa (Maide 3), Hz.Muhammed peygamberlik görevinde neyi yarım bırakıp, neyi tamamlayamadan eksik bırakıp vefat etmiş olabilir ki? İslam’da ne gibi bir eksiklik vardır da, Kur’an’ın ve Hz.Muhammed’in bu dünyada yapamadığını, Hz.İsa ile birlik olup, onun desteği ile tamamlayacak ve yerine getirecek olduğu iddia edilen bir mehdi resule ihtiyaç vardır?
Acaba İslam’da eksik olan, apaçık anlaşılır bir şekilde indirilmiş olan Kur’an ya da onun ayetlerini bizlere anlatacak olan bir resul (Bakara 129) değil de, insanların kalplerindeki Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine olan imanları mıdır? Yani kendisini geliştirmeyen, Allah’a yakışır bir kul olmaya çalışmayan ve Kuran’ı terk edilmiş bir hale getirmiş olan insanın ta kendisi midir acaba gerçekte eksik olan?
Peki neden kurtuluşa ermek ve bir şeyleri düzeltmek için sürekli birilerini bekliyoruz, böyle birisinin gelmesini ümit ediyor ya da birilerine ihtiyaç duyuyoruz ki?
Ya aslında hayatımızda ve dünyamızdakileri düzeltebilecek yegâne güç yine kendimiz isek? Hayatımızı değiştirecek güce ve inanca sahip olmadığımızı düşünerek, kılımızı bile kıpırdatmadan, acizce bekleyip ya da bencilce sadece kendi şahsımızı kurtarmayı planlayarak, nasıl dünyadaki ve hayatımızdaki tüm olumsuzlukların düzelmesini bekleyebiliriz ki?
Neden bazı Hristiyanlar ve Yahudiler gibi yeryüzünde her türlü günahı ve bozgunculuğu işleyip, bir insanın gelip bizi tüm günahlarımızdan arındırmasını beklemek yerine, hakiki bir Müslüman ve mümin olmak, doğru düzgün bir insan olmak, peygamberler, veliler, müminler, alimler, arifler, sıddıklar, şahitler, sâlihler gibi Allah’a yakışır bir kul olmaya çalışmak kimsenin aklına gelmiyor?
Hep bir beklenti içindeyiz. Biz, yan gelip yatalım, biri gelsin bizi kurtarsın, bize dinimizi anlatsın. İşin aslı, bana göre o kadim zamanlardan kalan bir görüş olan, Hz.İsa’nın kendisine tabi olup, arkasında namaz kılacağı, Livaül-hamd (şükür) sancağını açıp, inananları bayrağının altında toplayacak olan o beklenen mehdi, ahir zaman peygamberi ve nebi resullerin sonuncusu Hz.Muhammed Mustafa(S.A.V) idi. Onun ümmeti olarak bize düşen görev, yaşamımızı en güzel bir şekilde değerlendirip, üretken olup, aklımızı çalıştırıp, insanlara faydalı olmak ve geleceğe güzel bir miras bırakmaktır. İşte o zaman mehdi sen, mehdi ben ve mehdi bizler oluruz.
Aslında hepimiz birer birey olarak, Allah’ın kulu, yeryüzündeki halifesi ve elçileriyiz. Keşke bunu anlayabilsek…
Yok, illaki bir mehdi arıyoruz diyorsanız, size gerçek mehdinin kim olduğunu itiraf ediyorum. Bu gizli gerçeği öğrenmeye hazır mısınız? Gerçek mehdi, her okuyan insanı Rabbi’ne yaklaştıran, Allah’ın hidayetine ve doğru yoluna sokmaya vesile olan, bizzat içeriğinde “hidayet rehberi” ve “Allah’ın ipi” olarak adlandırılan, tüm peygamberlerin özelliklerini, ahlakını taşıyan, onları yücelten, kendisinden önceki tüm kitapları ve peygamberleri tasdik edip, koruyup, kollayan, onların sözlerini tekrarlayan ve tamamlayan, tüm insanların ve müminlerin biat edip, onu yaymaya çabalaması gereken, yeryüzünde Allah’ın adını en çok anan, Allah’ı ve O’nun dinini layıkıyla anlatan, hak ile batılı birbirinden en güzel şekliyle ayırıp, herkese karşı adaletli bir hâkim ve hakem olan, her türlü tahrip etme çalışmalarına, tuzağa ve kendisine açılmış olan savaşa rağmen, Allah’ın kendisini koruduğu ve himayesi altına aldığı, Allah’ın nuru ve ruhu, kendi katından indirmiş olduğu Kur’an’ın ta kendisidir.
Hergün O’na, yani mehdiye bakıp durduğumuz ve O’na tabi olduğumuz halde, yani Allah bizimle Kur’ân’la muhattap olduğu halde, bizi Allah’a yaklaştıracak, Allah’ın hidayetine erdirecek, Allah’ın doğru yoluna sokacak diye Allah’ın nuru ve ruhu olan “Kur’an’dan” başkasını arıyor, Kur’an’dan başkasını kendimize mürşid ve resul ediniyor, Kur’an’dan başkasına muhtaçlık duyuyor, Kur’an’dan başkasına tabi olup, Allah ile aramıza Kur’an’dan başka aracılar arayıp koyuyor, O’nu bir türlü göremiyor, tanıyamıyor ve O’na layık olamıyoruzdur belki de kim bilir?
Bunca zamandır peygamberimizin ve onun izinden giden tüm evliyaların, velilerin, alimlerin, ariflerin ve ilim sahiplerinin bile kendisine tabi oldukları mehdilerin mehdisi, Allah’ın nuru büyük alim Kur’an’a tabi olmuştuk, yani Cebrail(A.S)’ın Allah katından getirdiği ilime tabi olmuştuk, ondan ilimlenip nasipleniyorduk da, bir şekilde Allah’ın kalplerini ve kulaklarını ona karşı perdeleyip, kendisini kör ve sağır olanlardan eylediği, hak yolundan saptırıp, kendisine iblisi musallat edip, yaptığını süslü ve güzel gösterdiği, kendisini böyle bir kurtarıcının arayışında ve beklentisinde bıraktığı kullarından birisi mi olduk diye kendimizi sorgulamamız gerekiyor belki de.
Sebe 50: “De ki: “Ben eğer sapmışsam ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete ermişsem bu da Rabbimin bana vahyettiği (KUR’AN) sayesindedir.”
Âl-i İmrân 103: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.”
İsrâ 88: “De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”
Furkân 6: “(Ey Muhammed!), De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Yûnus 37: “Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitabı (Allah’ın Levh-i Mahfuz’daki yazısını) açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi tarafındandır.”
İbrahim 1: “Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye layık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.”
Nahl 102: “De ki: Kur’an’ı; Ruhul Kudüs (Cebrail) Rabbinin katından, inananların inançlarını pekiştirmek, Müslümanlara doğruluk rehberi ve müjde olmak üzere gerçekle indirmiştir.”
Bakara 97: “De ki: Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”
Bakara 185: “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır.”
Tevbe 33: “O, Allah’a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.”
Fetih 28: “O, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir. (Allah) o hak dini bütün dinlere üstün kılmak için (böyle yaptı). Şahit olarak Allah yeter.”
Ali-İmran 3-4: “O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti. Furkan’ı da indirdi.”
Ali-İmran 138: “Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.”
Maide 46: “O peygamberlerin izleri üzere Meryemoğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona, içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.”
Enam 91: “Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Çünkü, “Allah hiç kimseye hiçbir şey indirmedi” dediler. De ki: “Mûsâ’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça parça kağıtlar haline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz; (kendisiyle) ne sizin, ne babalarınızın bilmediği şeylerin size öğretildiği Kitab’ı kim indirdi?”
Enam 154: “Sonra iyilik yapanlara nimeti tamamlamak, her şeyi açıklamak, hidayet ve rahmete erdirmek için Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ki Rablerinin huzuruna varacaklarına iman etsinler.”
Enam 157: “ ‘Eğer bize kitap indirilseydi biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk’ demeyesiniz, diye bu Kur’an’ı indirdik. İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi.”
Araf 154: “Mûsâ’nın öfkesi dinince (attığı) levhaları aldı. Onların yazısında Rableri için korku duyanlara bir hidayet ve bir rahmet vardı.”
Araf 203: “Bu (Kur’an âyetleri) Rabbinizden gelen basiretlerdir (Gönül gözlerini aydınlatan nurlardır.) İman edecek bir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir.”
Mü’minun 49: “Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitabı (Tevrat’ı) verdik.”
Neml 2-3: “Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.”
Neml 77: “Şüphesiz o (Kur’an), elbette mü’minler için bir hidayet ve bir rahmettir.”
Kasas 43: “Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya -düşünüp ibret alsınlar diye- insanların kalp gözünü açan deliller ve bir hidayet rehberi, bir rahmet olarak Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.”
Kasas 85: “Kur’an’ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.”
Lokman 2-3: “Bunlar, hikmet dolu Kitab’ın; iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş âyetleridir.”
Sebe 50: “De ki: Ben eğer sapmışsam ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete ermişsem bu da Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir.”
Zümer 23: “İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.”
Mü’min 53-54: “Andolsun, biz Mûsâ’ya hidayet verdik. İsrailoğulları’na da, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olarak o kitabı (Tevrat’ı) miras bıraktık.”
Fussilet 44: “De ki: O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir.”
Câsiye 11: “İşte bu (Kur’an) bir hidayettir.”
Casiye 20: “Bu Kur’an, insanlar için kalp gözleri (konumundaki bir nur), kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir.”
Cin 13: “Gerçekten biz hidayet rehberini (Kur’an’ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar.”
Kamer 17, 22, 32, 40: “Andolsun biz, Kur’anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?”
HADÎD 29: “BUNLARI AÇIKLADIK Kİ, KİTAP EHLİ, ALLAH’IN LÜTFUNDAN HİÇBİR ŞEYİ KENDİLERİNE HAS KILMAYA GÜÇLERİNİN YETMEYECEĞİNİ VE LÜTFUN, ALLAH’IN ELİNDE OLDUĞUNU, ONU DİLEDİĞİ KİMSEYE VERECEĞİNİ BİLSİNLER. ALLAH BÜYÜK LÜTUF SAHİBİDİR.”
Cüneyt Aktan
Kaynaklar:
1) Kıyametin Üç Büyük Habercisi Deccal- Mehdi- Mesih, Dr. Arif Arslan, Anatolia Kitap, 2012
2) Kur’an-ı Kerim ve Meali, Mehmet Nuri Yılmaz, Horo Yayıncılık, Açıklamalı 2.Baskı, Ankara-2000
3) Üçü Birarada Kur’an-ı Kerim (Arapça-Meal-Türkçe Okunuşu), Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Kabe Basın Yayın Dağıtım
4) http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx
4779 Toplam Görüntülenme 1 Günlük Görüntülenme
9 comments on “MEHDİ GELECEK Mİ?”