PEYGAMBER (NEBİ) VE RESUL ARASINDAKİ FARK NEDİR?

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

dedekorkut1_1361304022113

Ne yazık ki Kuran’da her şey apaçık bir şekilde anlatılmış iken, İslam’da din adamlarının çelişkiye düştüğü ve bölündüğü en önemli mevzulardan biri de nebi ve resul kavramlarıdır. Ba­zıları kendisine kitap gönderilen peygamberleri resul, kendisine kitap gönderilmemiş peygamberleri nebi olarak tanımlarken, bazıları da tam aksini savunarak, kitap gönderilen peygam­berlere nebi, kitap gönderilmeyen peygamberlerin ise resul olduğunu söylemektedir.

Gelin, kendisinde hiçbir eksiklik bulunmayan kitabı Kuran’da Allah nebi ve resul diye kimlere seslenmiştir, ayetler ışığında bu konuyu birde biz aydınlığa kavuşturmaya çalışalım.

“En’âm 89: “Onlar kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir.”  

Ali-İmran 81: “Allah nebilerden şöyle söz al­mıştı: ‘Size kitap ve hikmet verdim.” 

Bakara 136: “Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indi­rilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer nebilere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”  

Âl-i İmrân 84: “De ki: Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve nebilere Rablerinden verilene inandık. On­lardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olanlarız.” 

Nisa 163: “Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen nebilere vahyettiğimiz gibi, sana da vah­yettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyüp’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik.”  

Âl-i İmrân 39: “Zekeriya mabedde namaz kı­larken melekler ona, ‘Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir nebi olarak Yahya’yı müjdeler’ diye seslendiler.”  

Meryem 30: “(Allah’ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir nebi yaptı.” 

Meryem 41: “Kur’ân’da İbrahim’i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir nebiydi.”  

Meryem 49: “İbrahim, kavminden ve onların Allah’tan başka ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, biz ona İshak’ı ve (İshak’ın oğlu) Yakub’u ihsan ettik. Ve hepsini de nebi yaptık.” 

Meryem 51: “Kitapta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resül, bir nebi idi.”

Meryem 53: “Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun’u bir nebi olarak ihsan eyledik.” 

Meryem 54: “Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi. Bir resül, bir nebi idi.” 

Meryem 56: “Kitapta İdris’i de an; çünkü o, çok sadık bir nebi’ydi.”  

Saffat112: “Ona bir de salihlerden bir nebi olmak üzere İshak’ı müjdeledik.” 

İsra 55: “Andolsun, nebilerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.” 

Ahzâb 7: “Hani biz nebilerden sağlam söz almıştık. Senden, Nûh’tan, İbrahim, Mûsâ ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet biz onlardan sapa sağlam bir söz almıştık.”  

Ahzap 45: “Ey nebi! (Hz.Muhammed) Biz seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik.”  

Ayetlerle buraya kadar kesin ve apaçık bir şekilde ispat ettiklerimizden anlıyoruz ki, iddia edilenlerin aksine ken­disine kitap verilen tüm peygamberlere “NEBİ” denir. Ama Allah Kur’an’ında kendisine kitap verdiği tüm nebilerine, kendilerine vahyettiği o kitaplardaki hükümleri ve ayetleri insanlara açıklasınlar diye o kadar kulun arasından onları kendisine elçi olarak seçip gönderdiği, onlara ilim ve hikmet verdiği için onlara nebi demekle birlikte resul yani elçi de demiştir. Yani her nebi bir resuldur de aynı zamanda.

Meryem 51: “Kitapta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resül, bir nebi idi.” 

Meryem 54: “Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi. Bir resül, bir nebi idi.”  

Ahzâb 40: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” 

Fetih 29: “Muhammed, Allah’ın Resulüdür.”  

Maide 75: “Meryem oğlu Mesih sadece bir resuldür. Ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir.” 

Nisa 157: “Biz, Allah’ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük, demeleridir.”  

Araf 61: “(Nûh onlara) şöyle dedi: Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, Âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir resulüm.”  

Araf 67: “Hûd şöyle dedi: Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir resulüm.” 

Araf 104: “Mûsâ dedi ki: Ey Firavun! Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir resulüm.”  

Zuhruf 46: “Andolsun, biz Mûsâ’yı mucize­lerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, ‘Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin resulüyüm’ demişti.” 

Şu’arâ 141-143: “Semûd kavmi de gönderilen resulleri yalanladı. Hani kardeşleri Salih on­lara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Ben size gönderilmiş gü­venilir bir resulüm.” 

Hatta Allah Musa (A.S)’ın duasını kabul edip, kendisini onunla desteklediği kardeşi Harun (A.S)’a da hem nebi hem de resul demiştir. Ona da kitabı verdiğini söylemiştir:

Enbiya 48: “Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.” 

Kasas 34: “Kardeşim Hârûn’un dili benimkin­den daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.” 

Taha 29-32: ”Ya Rabbi, ailemden kardeşim Harun’u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu görevimde ortak kıl!” 

Furkan 35: “Biz, Musa‘ya Kitap verdik, kardeşi Harun’u da ona vezir [yardımcı] yaptık.”

Meryem 53: “Rahmetimizden, kardeşi Harun’u bir nebi olarak ona bağışladık.” 

Şu’arâ 16: “Firavun’a gidin ve deyin: Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin resulleriyiz”  

Ta-Ha 47: “Ona gidin ve şöyle deyin: Şüphesiz biz Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selam, doğru yola uyanlara olsun. ” 

Detaylıca inceleyince, Allah’ın Kur’an’da nebilerine resul diye hitap etmesinin dışında, resul olarak adlandırdığı başka kişilerin de mevcut olduğunu görüyoruz.

Ali-İmran 81: “Allah nebilerden (peygamber­lerden) şöyle söz almıştı: ‘Size kitap ve hikmet verdim. Daha sonra, beraberinizdekileri doğ­rulayan bir resul (elçi) geldiğinde ona mutlaka inanacak ve onu destekleyeceksiniz. Bunu kabul ettiniz ve size yüklediğim bu ağır yükü kabul ettiniz mi? ‘ demişti. Onlar ‘Kabul ettik,’ deyince, ‘Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahid olanlardanım’ demişti.” 

“Sonra beraberinizde olanı tasdik eden bir resul geldiğinde” ifadesinden de anlıyoruz ki; bu yemin töreni esnasında Allah’ın huzurunda kendisine kitap verilen nebi­lerden başka kimse yoktur. İlk önce kendisine kitap verilmiş olan nebiler ortaya çıkacak, daha sonra Nebi olmayan ve kendisine kitap verilmemiş olan resuller ortaya çıkarak, nebilerin Allah’ın nebisi olduklarını ve onlara indirilen kitapların Allah katın­dan indiğini tasdik edip doğrulayacaklardır. Örneğin Hz.İsa (A.S.)’ın havarileri gibi:

Yâsîn 13-17: “(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya resuller gelmişti. Hani biz onlara iki resul göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir resul ile destek ver­miştik. Onlar, Şüphesiz biz size gönderilmiş resulleriz’ dediler. Onlar şöyle dediler: ‘Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyor­sunuz.’ (Resuller ise) şöyle dediler: Bizim ger­çekten size gönderilmiş resuller olduğumuzu Rabbimiz biliyor. Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.” 

Nebiler nasıl kendilerine inanarak gelen bu resullere yardımcı olacaklarına dair söz verdilerse, aslında o resuller de onları tasdikleyerek ve onlar ile birlikte Allah’ın ayetle­rini insanlara tebliğ ederek o nebilere yardımcı olacaklardır. Çünkü o resuller, nebiler kavimlerine gönderilmeden önce o kavmin içerisinde yaşayıp, bir önceki nebinin getirdiği aynı dine ve kitaba iman edip, onunla amel edip, hüküm veren, insanlara Allah’ın ayetlerini hatırlatan, açıklayan ve Allah’tan korkan ilim sahibi mümin kullardır..

İbrahim 4: “Biz, her resulü ancak kendi toplu­munun dili ile gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) açık açık anlatsın.” 

Bakara 129: “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir resul gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her türlü kötü­lükten arındırsın.” 

Mâide 44: “Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) tes­lim olmuş nebiler onunla Yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlen­dirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler.”  

Sebe 6: Kendilerine ilim verilenler, Rabbin­den sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu ve onun, mutlak güç sahibi ve övgüye layık Allah’ın yoluna ilettiğini görürler.”  

Cin 26-28: “O gaybı bilendir. Hiç kimseye gay­bını bildirmez. Ancak seçtiği resuller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resulün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resullerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettik­lerini bilsin. Allah onların her halini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.” 

Yusuf 76: “Biz dilediğimiz kimsenin derece­lerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.”  

Ayetlerden anlaşılan odur ki, demek ki Allah her devirde, nebileri vasıtası ile göndermiş olduğu ayetlerini, nebiler zamanında ya da sonrasında nebilerin dillerinden anlamayan toplumlar ya da insanlar daha iyi anlasın, öğrensin ve Allah’a yakışır bir biçimde O’na kulluk ve ibadet etmeye devam etsinler diye her zaman o toplumlarda kendi dillerinde, kendi içlerinden, onlara ayetleri okuyup, öğreten resul­ler bulundurmakta, göndermekte ya da yaşatmaktadır. Aksi takdirde şu vakte kadar ne din kalırdı, ne kitap ne de iman. Ayrıca Allah “Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr 9) diyor. Allah dinini ve biz kullarını koruyucusuz bırakacak değil ya!

Ra’d 7: “Her kavim için de bir yol gösteren vardır.”  

Nahl 43: “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”  

Ayetlerden anlaşıldığı üzere, Allah’ın kendilerini seçip hidayete erdirdiği, kendi katından bir ruh ile desteklediği, koruyup, gözettiği, kendilerine kitap hakkında derinlemesi­ne ilim verdiği, kitap ile amel edip, hüküm veren, insanlara kitaptaki gerçekleri anlatan, kitapta hiçbir değişiklik yapma­dan, kendilerinden kitaba bir şey katıp çıkarmadan, içinde bulundukları kavmin kendi dili ile insanlara kitabı anlatan, aktaran ve tebliğ eden ilim sahibi resulleri, alimleri ve arifleri bulunmakta.

Mücadele 22: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve resulüne düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah on­ların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir.”  

Nur 37: “Öyle erler vardır ki, bir ticaret de bir alışveriş de onları Allah’ın zikrinden/Kur’an’ından, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar.” 

Ali İmran 191: “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz.” 

Mü’min 34: “And olsun ki, evvelce Yusuf size açık deliller ile gelmişti, o vakit O’nun size getirdiği şeylerden dolayı şüphe içinde dur­maktan ayrılmamıştınız. Ne zaman ki, vefat etti, dediniz ki, Allah ondan sonra elbette bir resul göndermeyecektir. İşte Allah haddi aşan, şirk içinde bulunan kimseyi böyle şaşırtır.” 

Bu iş böyle. Allah’ın önceden geçenler ve sonradan gelenler hakkındaki sünneti/kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsınız. (Fetih 23, Ahzab 62) 

Allah, Kur’an ı Kerim’de insanların yanı sıra melekleri de resul olarak tanımlamıştır:

Hac 75: “Allah meleklerden de resuller seçer, insanlardan da.” 

Fatır 1: “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melek­leri ikişer, üçer, dörder kanatlı resuller yapan Allah’a mahsustur.” 

Hicr 57-58: “İbrahim, ‘Ey Resuller! Göreviniz nedir?’ dedi. (İbrahim as’a gelen melek resul­ler)”  

Hicr 61-63: “Resuller (melekler) Lût’un ailesi­ne gelince Lût onlara, ‘Gerçekten siz tanınma­yan kimselersiniz’ dedi. Dediler ki: Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.” 

Araf 37: “Sonunda kendilerine melek resulle­rimiz, canlarını almak için geldiğinde, ‘Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?’ derler.”  

Yunus 21: “De ki: ‘Allah daha çabuk tuzak kurar.’ Şüphesiz resullerimiz (melekler) kur­makta olduğunuz tuzakları yazıyorlar.” 

Hud 69: “Andolsun, resullerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip ‘Selâm sana!’ dediler. O, ‘Size de selâm’ dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.” 

Hud 77: “Resullerimiz (melekler) Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve ‘Bu çok zor bir gün’ dedi.” 

Hud 81: “Konukları şöyle dedi: Ey Lût! Biz Rabbinin resulleriyiz. Onlar sana asla ulaşa­mayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al gö­tür. İçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna.” 

Ankebut 31: “Resullerimiz (melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü ora­nın ahalisi zalim kimselerdir” dediler.” 

Ankebut 33: “Resullerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Ona, ‘Korkma, üzülme’, dediler. ‘Biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O geride kalıp helak edilenlerden olacaktır.” 

Zâriyât 31-34: İbrahim onlara: “O halde asıl işiniz nedir ey resuller?” dedi. Onlar şöyle de­diler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.” 

En’am 61: “O, kullarının üstünde mutlakhakimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm gel­diği vakit (görevli) resullerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler.” 

Meryem 18-19: “Meryem, ‘Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)’ dedi. Cebrail, ‘Ben ancak Rabbinin resulüyüm.. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim’ dedi.” 

Tekvîr 19-21: “O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir resulün (Cebrail’in) getirdiği sözdür.” 

Zuhruf 80: “Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki resullerimiz (melekler) yazmaktadırlar.” 

Allah meleklerden başka cinlerden de resullerinin olduğunu kitabında bize bildirmiştir.

En’am 130: “(O gün Allah şöyle diyecektir): ‘Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran resuller gel­medi mi? Onlar şöyle diyecekler: Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz. Dünya hayatı onları aldattı ve kafir olduklarına dair kendi aleyhle­rine şahitlik ettiler.” 

Kraliçe Belkıs’ın Hz. Süleyman’a gönderdiği elçiler de Kur’an’da resul diye isimlendirilmiştir.

Neml 35: “Ben onlara bir hediye gönderip resullerin ne haber ile döneceklerine baka­cağım.” 

Firavunun Hz. Yusuf’a gönderdiği elçi de Kur’an’da resul diye isimlendirilmiştir.

Yusuf 50: “Ve Melik: Onu bana getirin, dedi. Böylece ona, resul geldiği zaman Yusuf: Efen­dine dön ve ellerini kesen kadınların hali nedir, ona sor. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.”  

Öyle ise hiç çekinmeden diyebilirim ki; kendisine kitap verilen her nebi, insanlara Allah’ın vahiylerini tebliğ edip, aktardığı, açıkladığı için aynı zamanda bir resuldür, ancak her resul bir nebi değildir. 

Zaten Allah Maide 3’te belirttiği gibi “dinini kemale erdirmiş ve insanlar üzerindeki nimetini ta­mamlamış” olduğu için, bundan sonra bir başka nebiye ya da kitaba da ihtiyaç yoktur. Bize gelen bunca ilimden sonra tüm Allah katından olduğu söylenen kitaplara ve nebilik/peygamberlik iddialarıyla ortaya çıkanlara inanmak apaçık sapıtmışlık olur. Son nebi yani son peygamber Hz. Muhammed(S.A.V) efendimizdir, ancak o son resul değildir.

Ahzab 40: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” 

O son resul değildir çünkü eğer öyle olsaydı, Allah her şeyi apaçık, kolay ve anlaşılır bir dil ile açıkladığı kitabının bu ayetinde “fakat o Allah’ın resullerinin ve nebilerinin sonuncusudur.” derdi. Nebiler için kullandığı gibi resuller içinde “-ler,-lar” çoğul eki kullanarak, başka resul gelmeyeceği yönünde bizi bilgilendirirdi. Buradaki resul kelimesi onun Allah’ın resulü olduğunu vurgulamak için kullanılmış. (Ancak burada asıl düşünülmesi gereken, onun son nebi olmasıdır. Yani başka peygamber gelmeyecek ve insanlık aleminde bir başka düzeltme daha yapılmayacak. Bundan sonrası Kıyamet artık…)

Elbette Kur’an’daki ayetleri toplumlara anlatmaya, açıklamaya ve yaymaya çalışan alimler, arifler ve resuller ile onların yazdığı ilim kitapları olacaktır.  Ancak buradaki hassasiyet, ayetler üzerinde hiçbir ekleme, çıkarma ve değişiklik yapılmamasıdır. Günümüzde kendi menfaatine, art niyetli olarak Kur’an’ı açıklayan ya da Kur’an’dan olmayan yazdıklarını ve söylediklerini Allah katından diye Kur’an’a ekleyenler olduğunu, bunlara da Allah’a tapar gibi tapan milyonlarca müritleri olduğunu  gözlemliyoruz. Bunları yapanların akıbeti  kutsal kitabımızda şöyle ifade edilmiştir:

Bakara 79: “Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değiş­mek için, ‘Bu, Allah’ın katındandır’ derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onların haline!” 

En’âm 93: “Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, ‘Bana vahyolundu’ diyen, ya da ‘Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim’ diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; me­leklerin, ellerini uzatmış, ‘Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söy­lediğiniz ve onun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız’ diyecekleri zaman hallerini bir görsen!” 

Zümer 3: “İyi bil ki, halis (şirksiz) din ancak Allah’ındır. O’ndan başka birtakım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir.”

Yunus 18: “Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve ‘İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçileri­mizdir’ diyorlar. O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.”

Peki öyleyse, Kur’an kıyamete kadar her devire, her insana hitap eden, yol gösterici, hidayet rehberi üstün bir kitap olduğuna göre, Hz. Muhammed (S.A.V) de peygamberlerin yani nebi resullerin sonuncusu ise, biz kitap, iman ve din hakkındaki sorularımızı kime soracağız?

Âl-i İmrân 132: Allah’a ve Resulüne itaat edin ki size merhamet edilsin.” 

Nisa 59 : “ Herhangi bir hususta anlaşmaz­lığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.”

Nisa 69: “Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” 

Maide 99: “Resûle düşen (vazife), ancak duyur­madır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.” 

Nahl 35: “Rasûllerin görevi, apaçık tebliğden başka ne olabilir?”  

Ankebut 18: “Eğer yalanlarsanız bilin ki, siz­den önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.” 

Allah’ın ayetlerde belirttiği bu gerçek resullerinin kimler olduğunu bizler nasıl anlayacağız? Her toplulukta bir yol gösteren varsa, bunlardan hangisinin din konusunda verdiği kararlara uyacağız? Kimin kararlarına güvenip, itaat edeceğiz ki, Allah bizi de peygamberler, sıddıklar, şehitler, salihler gibi o güzel arkadaşlarının arasına katsın?

Doğrusu şu ki, içerisinde bulunduğumuz şu çok zorlu ahir zamanlarda kimlerin Allah’ın seçtiği gerçek resulleri olduğunu anlamak çok güç. O yüzden bana göre sadece tek bir resulün sözüne tabi olup, ona itaat etmemiz gerekiyor. Allah’ın ayetlerine kendiliğinden bir şey katmadan, Allah’tan aldığı gibi Hz.Muhammed’e tebliğ eden, peygambere mürşitlik eden, Allah’ın resulü  Cebrail as’ın sözlerine tabi olmamız gerekiyor. Yani Allah’ın sözleri olan Kur’an ayetlerine…

Tekvir 19-21: “O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir resulün/ elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.” 

Necm 4: “(Size okuduğu) Kur’an ancak kendi­sine bildirilen bir vahiydir.” 

Zuhruf 43: “Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.” 

Kalem 1: “Andolsun kaleme ve satır satır yaz­dıklarına ki,” Kalem 4: “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”

 

Cüneyt Aktan

 

Kaynaklar:

1) Kur’an-ı Kerim ve Meali, Mehmet Nuri Yılmaz, Horo Yayıncılık, Açıklamalı 2.Baskı, Ankara-2000

2) Üçü Birarada Kur’an-ı Kerim (Arapça-Meal-Türkçe Okunuşu), Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Kabe Basın Yayın Dağıtım

3) http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx

4) Arayışname, Cinius Yayınları, Cüneyt Aktan, Nisan 2013, Sayfa 273

 

 

21418 Toplam Görüntülenme 2 Günlük Görüntülenme
Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

14 comments on “PEYGAMBER (NEBİ) VE RESUL ARASINDAKİ FARK NEDİR?”

    • Ilkay Reply

      Merhaba cüneyt bey,
      sayenizde aydinlandim!
      Cünkü azhap 7 ve Ali imran 81 ayetlerini anliyamiyordum.azhap 7 ve Ali imran 81 i diklatlice okuyun lütfen
      Hayirli günler

  1. Ali Eskiyörük Reply

    Cüneyt bey yazınızın sonunda tek bir resule itaat öneriyorsunuz Bunca izahdan sonra sonuç yok bu kim ne zaman gelir yoksa sizde Mehdi bekleyenlerdenmisiniz son kitap son peygamberden sonra Allah’ın Meryem/İsa yı tekrar dünyaya getirip kıyamet habercisi olacağını söylemediğiniz kalmış Eğer Kur’an bozulmadıgına inanıyorsanız Allah’ın her insana verdiği basiret ile bu bilgi çağında ucu açık cümleler kurmayıp her okuyan insanın kurtarıcı yol gösterici beklemeden okuyarak Allah’a iman edip varoluşunun anlamını kavrayış cevresine anlatıp dünya nimetlerini Allah’ın emri doğrultusunda yaşamak için kullanıp paylaşıp son yılı belli olmayan fakat Allah’ın kitabının hak ile uygulanacağı yılların gelecegini yazmıyorsunuz.

    • CuneytAktan Reply

      Merhaba Ali Bey, öncelikle ilginize teşekkür ederim.

      Kim olduğunu merak ettiğiniz o resul, yazımın sonundaki “O yüzden bana göre sadece tek bir resulün sözüne tabi olup, ona itaat etmemiz gerekiyor: Tekvir 19-21: “O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir resulün/ elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.” ayetindeki Allah’ın resulü olan Cebrail as’dır. Ucu açık değildir, aksine Kur’an ayeti ile apaçık anlatılmaya çalışılmıştır.

      Hangi resulün, hangi sözüne uymalıyız derseniz de, yine aynı yazının sonundaki Tekvir 19-21: “O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir resulün/ elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.” Necm 4: “(Size okuduğu) Kur’an ancak kendi­sine bildirilen bir vahiydir.” Zuhruf 43: “Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.” ayetleri ile Cebrail’in getirdiği söz olan Kur’an olduğu bence yeterinde açık olarak anlatılmıştır. Kısacası ikimizde aynı şeyi söylüyoruz aslında.

      Ayrıca sitedeki “Mehdi Gelecek Mi?” başlıklı yazımı okursanız, Mehdi ve İsa as hakkındaki sorularınızın cevaplarını da oradan edinebilirsiniz.

      Saygılarımla

    • Ilkay Reply

      Kitap bozulmadi ama anliyani ve uyani yok
      Ayrica cüneyt bey kimse gelmeyecek diyor azhap 7 ve Ali imran 81 i dikkatlice ve arapcasindan okuyun

      • CuneytAktan Reply

        Sn İlkay, kimse gelmeyecekse, Ali İmran 81’de de bahsedildiği üzere, Hz.Muhammed’e indirilen kitabı kim tasdik edip onaylayacak? Kim onu kendi kavmine kendi öz dillerinde anlatıp, tebliğ edecek, kitabı, hikmeti ve ayetlerin anlamını öğretecek? İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkan yolu gösterecek?

        Günümüzde birçok resul olduğunu iddia eden insan olduğunu ama bunlardan hangisinin gerçekten Allah’ın resulü olduğunu bilemediğimizi, o yüzden günümüzde sadece Allah’ın resulü olan Hz.Cebrail’in peygambere indirdiği Allah’ın sözü olan Kur’an’ı Kerim’e uymalıyız diyorum. Mehdi gelecek mi adlı başlıkta da birisi gelecek mi gelmeyecek mi yeterince açıkladığıma inanıyorum.

        Ayrıca gelir dağılımındaki eşitsizlik yüzünden insanımızın tek derdi karnını doyurmak, geçimini sağlamak, millet parasızlık yüzünden yeteri kadar eğitim alamıyor, dolayısı ile daha kendi ülkesinin bayrağını, İstiklal Marşı’nı dahi bilmiyor, Kur’an’ın Arapçasını okuyunca daha iyi mi anlayacaklar Kur’an’ı? Siz önce gidin kendi dilinizde okuyup anlamaya çalışın, yer, gök ve ikisi arasındakilerin nasıl yaratıldığı hakkında okuyup, araştırıp, öğrenip, ilimde, bilimde derinleşin, ayetlerin Türkçelerinin ne anlama geldiğini öğrenin, Allah ayetlerde ne demek istemiş bir anlayın, ondan sonra Arapçasını da öğrenir okursunuz. Daha Türkçesini anlamıyorsunuz Arapçasından ne anlayacaksınız?

  2. Zübeyir atalar Reply

    Yukarsaki ayetleri tek tek inceledim apacık bir şekilde kitap verilenler nebi verilmeyenler rwsuldü özellikle yusufile ilgili ayette yusufa resul diyor yanibune demek pwygamberimiz nebilerin sonuncusu ama peygamberlerin degil bir peygamber gelebilir ve peygamberlerin gelecegine işaret eden olaylar var halley yıldızı 76 yılda bir görünüyor ve enson 1986 yılında görüldü hemen hemen tüm pwygamberler 40 yasında ortalıga cıkıyor 86 yılında dogduysa su an 30 yasında ve 2026 yılına kadar cıkması kesindir be ayrıca hz isanın dogumda görülwn parlak yıldız 2015 yılında görülde ve 2023 de tekrar gözükecek o kadar parlak olmasada 2015 dekine takın gözükecek bu yıldız 2015 yılda bir defa bu sekilde görülüyor ve jüpitrer ile venüsdür ikisi 2015 yılda bir tek yıldızmış gibi.görülüyor bunlar tesadüf degil mehdi degil peygamber gelecek kurana tabi olacak

    • CuneytAktan Reply

      Sayın Zübeyir, evet Hz.Muhammed nebilerin sonuncusudur ancak resullerin değildir. Hala Kur’an’a tabi olup, kavimlerine kitabı, hikmeti ve ayetleri kendi öz dillerinde tebliğ edip öğreten, anlatan resuller mevcuttur. Ancak, peygamber kelimesi Arapça değildir, İran’dan bize geçmiştir. Ne yazık ki bizim din alimlerimiz(!) Kur’an’ı Türkçeye çevirirken nebi ve resul kelimesinin karşılığı olarak hep peygamber kelimesini kullanmışlardır. Dolayısı ile toplumun kafası bu konuda karışıktır.

      Yeni bir kitap, yeni bir nebi (peygamber) gelmeyecektir. Din kemale erdirilmiştir. Kitapta eksik bir şey bırakılmamıştır. Ancak her zaman, her devirde, her toplum içerisinde Kur’an’ı ayakta tutacak, onu koruyacak, ona şahit olacak, dinde onunla hüküm verecek, amel edecek, kendi dillerinde kavimlerine kitabı tebliğ edecek resuller ve mümin kullar olacaktır. Mehdi gelecek midir, hakkında iddia edilenleri yapacak mıdır, Kur’an’da böyle bir açıklama olmadığı, aksine Kur’an’da peygambere vahyedilen Kur’an dışında bir şeye iman etmememiz, Kur’an’dan başka dostlara uymamamız, sadece Kur’an’a tabi olmamız emredildiği için bu konuda birşey diyemeyeceğim. Keşke sadece Mehdi değil, bütün insanlık Kur’an’a tabi olsaydı da, İslam bugünkü halinde olmasaydı. Ortalık mezhep, tarikat, cemaat, hacı, hoca, şeyh, terör örgütleri gibi fitnelerle dolu olmasaydı. Keşke herkes Kur’an kendisine vahyedilmeden önce din nedir, kitap nedir, iman nedir bilmeyen Hz.Muhammed’in ve ona vahyedilen Kur’an’a tabi olacağı rivayet edilen mehdinin ereceği gibi Kur’an ile Allah’ın hidayetine erseydi demek istiyorum. Konu hakkındaki diğer görüşlerimi de “Mehdi Gelecek mi?” başlıklı yazımda okuyabilirsiniz. Saygılar…

  3. Oğuz Burçin Reply

    Cüneyt Merhaba,

    Resul kavramı vahiyle bütünleşmiş olması gerekir. Seninde ifade ettiğin gibi Kitap verilmiş verilmemiş ayrımı yapmak yanlıştır. Zaten nebiler resul olmak zorundadır. Aşkın bir varlık olarak Allah bizimle iletişime geçmek için Nebi Resulleri seçmiştir. Kuranın hiç bir yerinde sadece Allah’a itaat edin denmemektedir. Allah ve Resulüne itaat edin denmektedir. Burada çok önemli bir incelik vardır, resul mesajı iletendir ve hiçbir şekilde hata yapamaz.
    Daha detaylı söyle anlatmak isterim; Mesela sen Uluslararası ilişkiler bölümünü bitirdin ve Dışişleri Bakanlığına girdin, Sen Diplomat oldun ama resul değilsin, anca bir ülkeye atandığında elçi olabilirsin. Sen hep diplomatsındır fakat görevlendirildiğinde elçilik görevini yerine getirirsin ve burada senin söylemlerinin hiçbiri kendi söylemin olamaz devletin söylemidir. Peygamber efendimiz 40 yaşında nübüvvet ile buluşmuştur ve ölene kadar nebi olmuştur; fakat sadece mesaj ile buluştuğunda yani vahi aldığında ve onu tebliğ ettiği dönemlerde Resul görevini yerine getirmiştir. Buradan şunu söylemekte fayda var, Nebiler hata yapabilirler çünkü insan olarak bir hayat sürmektedirler ama kesinlikle Resullük görevini yaparken hata yapamazlar.
    Burada şunu açıklamak gerekmektedir; 1. Bizim peygamber dediğimiz kişiler hem nebi hem resuldür. 2. Ayrıca Kuranı tebliğ eden kişiler resul denebilir ama bunlar vahiyle buluşamazlar bunun içinde peygamber anlamında kullanılan resul ile karıştırılmaması gerekir.
    Sevgilerimle.

    • CuneytAktan Reply

      Merhaba Burçin abi,

      Değerli görüşlerin ve açıklamaların için teşekkür ederim. Görüşlerine katıldığımı bilmeni isterim. Ancak düzeltmek gereğine inandığım bir yer var yüksek müsadenle.

      “Kur’an’ın hiçbir yerinde sadece Allah’a itaat edin denmemektedir. Allah ve resulüne itaat edin denmektedir” açıklamana bir açıklık getirmek gerektiği inancındayım çünkü ne yazık ki bu konu bazı insanlar, cemaat ve tarikatlar tarafından hem yanlış anlaşılmakta hem de suistimal edilmektedir.

      Doğru, Allah Kur’an’da “Kim Rasûl’e itaat ederse muhakkak Allah ‘a itaat etmiş olur” (Nisa 80) buyurmaktadır. Ancak buradaki resule itaat ile kastedilen, Allah’ın resulüne indirdiği ayetlerine, yani resulün tebliğ ettiği Allah’ın ayetlerine itaattir, resulün kendisine değil.

      Allah onu seçip, ona ayetlerini vahyetmese resulün ne gibi bir değeri olabilir? Nebi değeri arttırılmış olan demektir biliyorsun. Allah dilemese Hz.Muhammed ne nebi olabilir ne de resul. Allah Hz.Muhammed’in değerini ne ile arttırmıştır, onu ne ile nebi kılmıştır peki? Elbette ona vahyettiği kitap ile. Ne ile resul olmuştur? Ona vahyettiği Kur’an ile. Dolayısı ile benim kanaatimce resulde, nebi de aynı manadadır, aynı insandır. Nebi iken de resul iken de Hz.Muhammed ölümlü bir beşerdir, hata yapabilir.

      Resul olunca hata yapamaz, çünkü o resul olunca yemek yemez, uyumaz, hata yapmaz ilahi, kusursuz bir moda geçmektedir gibi bir durum söz konusu değildir. Bu adam ne bir melektir ne de bir robottur. Dolayısı ile “Resul hata yapamaz” diye bir kesin bir şey yoktur. Resulün hata yapmaması beklenir ve istenir. Nebi iken hata yapabilir ama resul iken yapamaz diye bir hüküm vermek bana göre dini yine parçalara ve gruplara bölmekten ibaret bir iştir. Nebiyi resulden ayıramayız. Ben bu nebi Muhammed, resul Muhammed tartışmalarını dediğim gibi dini gruplara ayıran, fırkalara bölen tartışmalar olarak görüyorum.

      Ayrıca ne yazık ki insanlarımızın “resule itaat eden Allah’a itaat eder” ayetini, insanların Allah’a kulluk eder gibi resule de kulluk etmeleri gerekir diye algıladıklarını gözlemlemiş bulunmaktayım.

      Ne yazık ki bu konuyu suistimal edip, kendi zanlarına göre hadisler uydurup, Kur’an yerine onlar ile amel eden ve ettiren insanların hocalarını, şeyhlerini, mürşidlerini vs.lerini Allah’a tapar gibi sevip, itaat edip, kulluk etmekte olduklarını, böylece onları Allah’a ortak koştuklarını gözlemlemekteyim.

      Ne yazık ki bu ortak koşulanlardan da hiçbirisi çıkıp, arkadaşlar “siz bize itaatte hata yapıyorsunuz, siz bize Allah’a kulluk eder gibi tapıyorsunuz” demez, aksine onların kendilerine bu tapınmalarından ve sağladıkları dünyalık makam, mevki ve menfaatlerden aşırı hoşnut olurlar. Bu din ile elde ettikleri makam, saltanat ellerinden gitmesin diye insanlardan kitaptaki gerçekleri saklarlar. İnsanların kendilerine Allah’a itaat eder gibi itaat etmelerini, susmalarını, konuşmamalarını, sorgulamamalarını emrederler. Sorgulayan olursa kafir ilan ederler. ÇÜNKÜ BUNLAR İNSAN SURETİNDEN DECCAL’DİR. KENDİLERİNİ ALLAH’A ORTAK KOŞMUŞLARDIR. İNSANLARI ALLAH’IN YOLUNDAN ALIKOYMUŞLARDIR.

      Oysaki bir resulün, mürşidin, hocanın, hacının, şeyhin, şıhın yapacağı en güzel hareket, insanların öncelikle Allah’ı sevmelerini, Allah’a iman ve kulluk etmeleri gerektiğini, Onun ayetlerine itaat etmeleri gerektiğini insanlara tebliğ etmek olmalıdır.

      De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Ali İmran 31)

      Bu ayetten görüldüğü üzere insanlar resule itaat etmeden önce Allah’ı sevmeli ve iman etmelidir. Önce Allah’ı sevmeli ve iman etmelidir ki sonra Allah’ın resulüne de itaat edebilsin. Çünkü Allah’ı sevmeyen, inanmayan bir insanın, Allah’ın resulüne ve ayetlerine de itaat etmeyeceği aşikardır.

      Ayrıca şöyle bir ayette var konu ile alakalı:

      “Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.” (Ali İmran 79)

      Bu ayetten de görüldüğü üzere hiçbir resul, nebi, peygamber, ya da hikmet/ilim verilmiş gerçek bir İslam alimi/hocası, insanların kendisine Allah’a kulluk eder gibi kulluk etmesini, dediklerine Allah’ın emirlerini yerine getirir gibi itaat etmelerini isteyemez. Bunun yerine benim istediğim gibi değil, kitapta Allah’ın istediği gibi kullar olun, Allah’ın ayetlerine uyun, ayetlerinde emrettiği şekilde insanlar olun demesi gerekmektedir. Ama ne yazık ki bizde bu iş doğruluktan sapmış, Hz Muhammed Allah2a ortak koşulmuştur.

      Dediğin gibi, TC devletinin bir başka ülkeye atadığı diplomata elçi/resul dersek, o elçinin devlet tarafından kendisine verilen sözleri değiştirmeden, içine kendiliğinden bir şey katmadan karşı tarafa aktarması beklenir. Ancak atanan bu elçi, eğer fetö, cia, kgb, mossad, vs gibi bir kurumun ajanı ise, TC devletinin gönderdiği mesajı önce ajanı olduğu kuruma gösterebilir. Ölümü, hapse atılmayı göze alarak, bağlı olduğu istihbarat örgütünden aldığı, iki ülke arasında savaşa yol açabilecek başka bir mesajı da alıp da iletebilir.

      Ya da bu durumu İllaki bir yere atanan diplomat elçi olarak örnek vermemiz de gerekmez. Başbakan yardımcısı da bir nevi başbakanın resulüdür. Başbakan yardımcısı da Başbakanın ona “git şuna, şunu şunu söyle” dediği şeyi değiştirmeden söylemekle, iletmekle sorumludur. Ancak bu başbakan yardımcısı bir fetöcü, cia, mossad, vs ajanı olabilir ve başbakanı yerinden etmek için sözleri değiştirip başka şeyler de açıklayabilir. Bunların örneklerini çokça yaşadık. Yani resul hata yapamaz, başka bir şey söyleyemez diye bir şey yok. Yapabilir. Yaparsa Allah’ın dediği gibi ya şah damarı kopartılır yani diğer bir deyişle o başbakan yardımcısı görevinden alınır.

      Kaldı ki bu durum ayetlerde de açıklanmıştır.

      “Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu. Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.” (Araf 175-176)

      Yani bir insan resul oldu diye hata yapmayacak, ayetlerden ayrılmayacak, onları değiştirmeyecek, nebilik makamını kaybetmeyecek diye bir şey söz konusu değildir.

      Kaldı ki günümüzde Kur’an’ı kendisinin mehdi olduğunu ispat etmek için kendi hevesine göre değiştiren, ona kelimeler ekleyip çıkaran sahtekar deccaller mevcuttur. En acınası durum da bu deccalin de milyonlarca müridinin bulunmasıdır.

      Falan filan işte Burçin abicim. Yorumun ile bu konuyu anlatmamı sağladığın için de ayrıca teşekkür ederim.

      Sevgiler.

      • Erdem metin Reply

        Merhaba,
        Bunları okuyunca aklıma şöyle bir soru takıldı.
        Hz. Muhammed günümüzde ilahlaştırılıyor mu?
        Şahsen ben şeytan olsaydım insanlara en kolay ve farkettirmeden şirk koşturmak için bunu yapardım. Sizin Nisa 80 ayetini açıklamanız ile beraber Kuranın okuduğum hiç bir ayetinda Hz. Muhammed’e direk olarak iman etmem gerektiğini görmedim.
        Şimdi ise aklimda çok büyük bir soru var. Kelimei şahadet imanın şartı ise (neye göre şartı) Hz Muhammed’e Allah gibi tapınmamız gerek. Eşhedü enle muhammed un Abduhu ve rasuluhu ifadesinden bu anlam çıkmaktadır (dolaylı olarak). Burada neden boyle dediğimiz hakkında en ufak bilgim yok. İstersek aynı ifade diğer peygamberler için de kullanılabilir. Mesela İsa, Musa ve Süleyman diyebiliriz. Hatta bu ifadeyi çok genel bir biçimde tüm peygamberler olarak değiştirebiliriz.
        Kelimei şahadet: eşhedü enla ilahe illalah ve eşhedü enla muhammedün (abdühü) ve rasuluhu.
        İnceleyelim: eşhedu enla ilahe illalah : şehadet ederim tek allaha.
        İnceleyelim: eşhedü enla muhammedin (abduhu) ve rasuluhu. : şahadet ederim muhammed in elçi ve rasul olduğuna.
        Burada abduhu ifadesinin bazı mezheplerde olmadığını düşünürsek bu anlam karışıklıklarının şeytanın işi olduğuna inanıyorum.
        Yazım hatalarımdan özür diliyorum.

        • CuneytAktan Reply

          Merhaba Sayın Erdem

          Zaman ayırıp okuduğunuz ve değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Evet ne yazık ki zamanımızda dediğiniz gibi Hz Muhammed ilahlaştırılmıştır. Ondan Allah gibi kıyamette şefaat etmesi, günahları bağışlaması dahi beklenmiştir. İnsanlar Allah’ın ayetleri olan Kur’an’ı Kerim terk edip, terk edilmiş bir hale getirip, peygamberin söylediği farzedilen (ama aslında kendi zanlarına ve nefslerine göre uydurdukları hadisler) ile dinde amel eder hale gelmişlerdir. Yani peygamberi ve onun söylediği sanılan hadisleri hem Allah’tan hem de Onun ayetlerinden daha yüksek bir mertebeye koymuşlardır. Peygamberi dinde Allah gibi hüküm koyucu ilan etmişlerdir. Bu yapılan işlerin hepsi şirktir, bunlar ile amel eden herkes de müşriktir.

          Kelime-i şahadet ile ilgili söyleyebileceğim, onun söylenmesinin amacının, Hz Muhammed’in Allah’ın nebisi ve resulu olduğuna inanmayan Yahudilere ve Hristiyanlara karşı söylenmiş bir söz olabileceği kanaatindeyim. Ama aslına bakarsanız bana göre de elbette dediğiniz gibi “Hz Muhammed’de diğer tüm resulleri gibi Allah’ın bir resulü ve elçisidir, biz hiçbirisini birbirinden ayırt etmeyiz biz hepsine inandık” olması gerekirdi. Eh sonuçta insan üretimi bir cümle olduğu için, bu tip zaaflar ve hatalar olması gayet normaldir. Allah’a çok şükür namaz kılarken Allahümme salli ve barik’te ala ali İbrahim derken bu hata bir nebze de olsa düzeltilmektedir.

          Şeytanın karışmadığı, değiştirmediği şey kalmamış malesef. Örneğin en basitinden, gerçekte “OKU” diye Alak süresi ile başlayarak inen bir kitap, neden indiriliş sırasına göre değil de Fatiha ile başlar ve öyle basılıp yayılır tüm dünyaya? Neden değiştiriyorlar kardeşim Kur’anın indiriliş sırasını değil mi? Amaçları nedir? Şeytan Allah’a “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” demiş Nisa 119’a göre. Allah’ın yarattığı Kur’an ne ile başlıyor, Fatiha besmele ile mi, Alak 1 “OKU” ile mi? Neden Oku’yu saklıyorlar, neden İslam’ın ve imanın şartları arasında “Oku” ile başlayan bir kitap olan Kur’an’ı okumak yok değil mi? Allah hepimizin yardımcısı olsun kardeşim.

          Saygılarımla

  4. Mehmet Yılmaz Reply

    Hiç bir fark yoktur gönderildikleri toplumun nüfusuna göre (vali ve kaymakam) gibi adlandırılır.
    hepsi Tanrının elçisidir.

Leave A Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.