Ne yazık ki Kuran’da her şey apaçık bir şekilde anlatılmış iken, İslam’da din adamlarının çelişkiye düştüğü ve bölündüğü en önemli mevzulardan biri de nebi ve resul kavramlarıdır. Bazıları kendisine kitap gönderilen peygamberleri resul, kendisine kitap gönderilmemiş peygamberleri nebi olarak tanımlarken, bazıları da tam aksini savunarak, kitap gönderilen peygamberlere nebi, kitap gönderilmeyen peygamberlerin ise resul olduğunu söylemektedir.
Gelin, kendisinde hiçbir eksiklik bulunmayan kitabı Kuran’da Allah nebi ve resul diye kimlere seslenmiştir, ayetler ışığında bu konuyu birde biz aydınlığa kavuşturmaya çalışalım.
“En’âm 89: “Onlar kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir.”
Ali-İmran 81: “Allah nebilerden şöyle söz almıştı: ‘Size kitap ve hikmet verdim.”
Bakara 136: “Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer nebilere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”
Âl-i İmrân 84: “De ki: Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve nebilere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olanlarız.”
Nisa 163: “Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen nebilere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyüp’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik.”
Âl-i İmrân 39: “Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, ‘Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir nebi olarak Yahya’yı müjdeler’ diye seslendiler.”
Meryem 30: “(Allah’ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir nebi yaptı.”
Meryem 41: “Kur’ân’da İbrahim’i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir nebiydi.”
Meryem 49: “İbrahim, kavminden ve onların Allah’tan başka ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, biz ona İshak’ı ve (İshak’ın oğlu) Yakub’u ihsan ettik. Ve hepsini de nebi yaptık.”
Meryem 51: “Kitapta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resül, bir nebi idi.”
Meryem 53: “Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun’u bir nebi olarak ihsan eyledik.”
Meryem 54: “Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi. Bir resül, bir nebi idi.”
Meryem 56: “Kitapta İdris’i de an; çünkü o, çok sadık bir nebi’ydi.”
Saffat112: “Ona bir de salihlerden bir nebi olmak üzere İshak’ı müjdeledik.”
İsra 55: “Andolsun, nebilerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.”
Ahzâb 7: “Hani biz nebilerden sağlam söz almıştık. Senden, Nûh’tan, İbrahim, Mûsâ ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet biz onlardan sapa sağlam bir söz almıştık.”
Ahzap 45: “Ey nebi! (Hz.Muhammed) Biz seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik.”
Ayetlerle buraya kadar kesin ve apaçık bir şekilde ispat ettiklerimizden anlıyoruz ki, iddia edilenlerin aksine kendisine kitap verilen tüm peygamberlere “NEBİ” denir. Ama Allah Kur’an’ında kendisine kitap verdiği tüm nebilerine, kendilerine vahyettiği o kitaplardaki hükümleri ve ayetleri insanlara açıklasınlar diye o kadar kulun arasından onları kendisine elçi olarak seçip gönderdiği, onlara ilim ve hikmet verdiği için onlara nebi demekle birlikte resul yani elçi de demiştir. Yani her nebi bir resuldur de aynı zamanda.
Meryem 51: “Kitapta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resül, bir nebi idi.”
Meryem 54: “Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi. Bir resül, bir nebi idi.”
Ahzâb 40: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”
Fetih 29: “Muhammed, Allah’ın Resulüdür.”
Maide 75: “Meryem oğlu Mesih sadece bir resuldür. Ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir.”
Nisa 157: “Biz, Allah’ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük, demeleridir.”
Araf 61: “(Nûh onlara) şöyle dedi: Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, Âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir resulüm.”
Araf 67: “Hûd şöyle dedi: Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir resulüm.”
Araf 104: “Mûsâ dedi ki: Ey Firavun! Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir resulüm.”
Zuhruf 46: “Andolsun, biz Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, ‘Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin resulüyüm’ demişti.”
Şu’arâ 141-143: “Semûd kavmi de gönderilen resulleri yalanladı. Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Ben size gönderilmiş güvenilir bir resulüm.”
Hatta Allah Musa (A.S)’ın duasını kabul edip, kendisini onunla desteklediği kardeşi Harun (A.S)’a da hem nebi hem de resul demiştir. Ona da kitabı verdiğini söylemiştir:
Enbiya 48: “Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.”
Kasas 34: “Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”
Taha 29-32: ”Ya Rabbi, ailemden kardeşim Harun’u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu görevimde ortak kıl!”
Furkan 35: “Biz, Musa‘ya Kitap verdik, kardeşi Harun’u da ona vezir [yardımcı] yaptık.”
Meryem 53: “Rahmetimizden, kardeşi Harun’u bir nebi olarak ona bağışladık.”
Şu’arâ 16: “Firavun’a gidin ve deyin: Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin resulleriyiz”
Ta-Ha 47: “Ona gidin ve şöyle deyin: Şüphesiz biz Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selam, doğru yola uyanlara olsun. ”
Detaylıca inceleyince, Allah’ın Kur’an’da nebilerine resul diye hitap etmesinin dışında, resul olarak adlandırdığı başka kişilerin de mevcut olduğunu görüyoruz.
Ali-İmran 81: “Allah nebilerden (peygamberlerden) şöyle söz almıştı: ‘Size kitap ve hikmet verdim. Daha sonra, beraberinizdekileri doğrulayan bir resul (elçi) geldiğinde ona mutlaka inanacak ve onu destekleyeceksiniz. Bunu kabul ettiniz ve size yüklediğim bu ağır yükü kabul ettiniz mi? ‘ demişti. Onlar ‘Kabul ettik,’ deyince, ‘Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahid olanlardanım’ demişti.”
“Sonra beraberinizde olanı tasdik eden bir resul geldiğinde” ifadesinden de anlıyoruz ki; bu yemin töreni esnasında Allah’ın huzurunda kendisine kitap verilen nebilerden başka kimse yoktur. İlk önce kendisine kitap verilmiş olan nebiler ortaya çıkacak, daha sonra Nebi olmayan ve kendisine kitap verilmemiş olan resuller ortaya çıkarak, nebilerin Allah’ın nebisi olduklarını ve onlara indirilen kitapların Allah katından indiğini tasdik edip doğrulayacaklardır. Örneğin Hz.İsa (A.S.)’ın havarileri gibi:
Yâsîn 13-17: “(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya resuller gelmişti. Hani biz onlara iki resul göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir resul ile destek vermiştik. Onlar, Şüphesiz biz size gönderilmiş resulleriz’ dediler. Onlar şöyle dediler: ‘Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.’ (Resuller ise) şöyle dediler: Bizim gerçekten size gönderilmiş resuller olduğumuzu Rabbimiz biliyor. Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”
Nebiler nasıl kendilerine inanarak gelen bu resullere yardımcı olacaklarına dair söz verdilerse, aslında o resuller de onları tasdikleyerek ve onlar ile birlikte Allah’ın ayetlerini insanlara tebliğ ederek o nebilere yardımcı olacaklardır. Çünkü o resuller, nebiler kavimlerine gönderilmeden önce o kavmin içerisinde yaşayıp, bir önceki nebinin getirdiği aynı dine ve kitaba iman edip, onunla amel edip, hüküm veren, insanlara Allah’ın ayetlerini hatırlatan, açıklayan ve Allah’tan korkan ilim sahibi mümin kullardır..
İbrahim 4: “Biz, her resulü ancak kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) açık açık anlatsın.”
Bakara 129: “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir resul gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her türlü kötülükten arındırsın.”
Mâide 44: “Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler onunla Yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler.”
Sebe 6: Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu ve onun, mutlak güç sahibi ve övgüye layık Allah’ın yoluna ilettiğini görürler.”
Cin 26-28: “O gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği resuller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resulün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resullerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah onların her halini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.”
Yusuf 76: “Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.”
Ayetlerden anlaşılan odur ki, demek ki Allah her devirde, nebileri vasıtası ile göndermiş olduğu ayetlerini, nebiler zamanında ya da sonrasında nebilerin dillerinden anlamayan toplumlar ya da insanlar daha iyi anlasın, öğrensin ve Allah’a yakışır bir biçimde O’na kulluk ve ibadet etmeye devam etsinler diye her zaman o toplumlarda kendi dillerinde, kendi içlerinden, onlara ayetleri okuyup, öğreten resuller bulundurmakta, göndermekte ya da yaşatmaktadır. Aksi takdirde şu vakte kadar ne din kalırdı, ne kitap ne de iman. Ayrıca Allah “Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr 9) diyor. Allah dinini ve biz kullarını koruyucusuz bırakacak değil ya!
Ra’d 7: “Her kavim için de bir yol gösteren vardır.”
Nahl 43: “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”
Ayetlerden anlaşıldığı üzere, Allah’ın kendilerini seçip hidayete erdirdiği, kendi katından bir ruh ile desteklediği, koruyup, gözettiği, kendilerine kitap hakkında derinlemesine ilim verdiği, kitap ile amel edip, hüküm veren, insanlara kitaptaki gerçekleri anlatan, kitapta hiçbir değişiklik yapmadan, kendilerinden kitaba bir şey katıp çıkarmadan, içinde bulundukları kavmin kendi dili ile insanlara kitabı anlatan, aktaran ve tebliğ eden ilim sahibi resulleri, alimleri ve arifleri bulunmakta.
Mücadele 22: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve resulüne düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir.”
Nur 37: “Öyle erler vardır ki, bir ticaret de bir alışveriş de onları Allah’ın zikrinden/Kur’an’ından, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar.”
Ali İmran 191: “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz.”
Mü’min 34: “And olsun ki, evvelce Yusuf size açık deliller ile gelmişti, o vakit O’nun size getirdiği şeylerden dolayı şüphe içinde durmaktan ayrılmamıştınız. Ne zaman ki, vefat etti, dediniz ki, Allah ondan sonra elbette bir resul göndermeyecektir. İşte Allah haddi aşan, şirk içinde bulunan kimseyi böyle şaşırtır.”
Bu iş böyle. Allah’ın önceden geçenler ve sonradan gelenler hakkındaki sünneti/kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsınız. (Fetih 23, Ahzab 62)
Allah, Kur’an ı Kerim’de insanların yanı sıra melekleri de resul olarak tanımlamıştır:
Hac 75: “Allah meleklerden de resuller seçer, insanlardan da.”
Fatır 1: “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı resuller yapan Allah’a mahsustur.”
Hicr 57-58: “İbrahim, ‘Ey Resuller! Göreviniz nedir?’ dedi. (İbrahim as’a gelen melek resuller)”
Hicr 61-63: “Resuller (melekler) Lût’un ailesine gelince Lût onlara, ‘Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz’ dedi. Dediler ki: Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.”
Araf 37: “Sonunda kendilerine melek resullerimiz, canlarını almak için geldiğinde, ‘Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?’ derler.”
Yunus 21: “De ki: ‘Allah daha çabuk tuzak kurar.’ Şüphesiz resullerimiz (melekler) kurmakta olduğunuz tuzakları yazıyorlar.”
Hud 69: “Andolsun, resullerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip ‘Selâm sana!’ dediler. O, ‘Size de selâm’ dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.”
Hud 77: “Resullerimiz (melekler) Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve ‘Bu çok zor bir gün’ dedi.”
Hud 81: “Konukları şöyle dedi: Ey Lût! Biz Rabbinin resulleriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna.”
Ankebut 31: “Resullerimiz (melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler.”
Ankebut 33: “Resullerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Ona, ‘Korkma, üzülme’, dediler. ‘Biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O geride kalıp helak edilenlerden olacaktır.”
Zâriyât 31-34: İbrahim onlara: “O halde asıl işiniz nedir ey resuller?” dedi. Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”
En’am 61: “O, kullarının üstünde mutlakhakimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) resullerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler.”
Meryem 18-19: “Meryem, ‘Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)’ dedi. Cebrail, ‘Ben ancak Rabbinin resulüyüm.. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim’ dedi.”
Tekvîr 19-21: “O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir resulün (Cebrail’in) getirdiği sözdür.”
Zuhruf 80: “Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki resullerimiz (melekler) yazmaktadırlar.”
Allah meleklerden başka cinlerden de resullerinin olduğunu kitabında bize bildirmiştir.
En’am 130: “(O gün Allah şöyle diyecektir): ‘Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran resuller gelmedi mi? Onlar şöyle diyecekler: Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz. Dünya hayatı onları aldattı ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.”
Kraliçe Belkıs’ın Hz. Süleyman’a gönderdiği elçiler de Kur’an’da resul diye isimlendirilmiştir.
Neml 35: “Ben onlara bir hediye gönderip resullerin ne haber ile döneceklerine bakacağım.”
Firavunun Hz. Yusuf’a gönderdiği elçi de Kur’an’da resul diye isimlendirilmiştir.
Yusuf 50: “Ve Melik: Onu bana getirin, dedi. Böylece ona, resul geldiği zaman Yusuf: Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali nedir, ona sor. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.”
Öyle ise hiç çekinmeden diyebilirim ki; kendisine kitap verilen her nebi, insanlara Allah’ın vahiylerini tebliğ edip, aktardığı, açıkladığı için aynı zamanda bir resuldür, ancak her resul bir nebi değildir.
Zaten Allah Maide 3’te belirttiği gibi “dinini kemale erdirmiş ve insanlar üzerindeki nimetini tamamlamış” olduğu için, bundan sonra bir başka nebiye ya da kitaba da ihtiyaç yoktur. Bize gelen bunca ilimden sonra tüm Allah katından olduğu söylenen kitaplara ve nebilik/peygamberlik iddialarıyla ortaya çıkanlara inanmak apaçık sapıtmışlık olur. Son nebi yani son peygamber Hz. Muhammed(S.A.V) efendimizdir, ancak o son resul değildir.
Ahzab 40: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”
O son resul değildir çünkü eğer öyle olsaydı, Allah her şeyi apaçık, kolay ve anlaşılır bir dil ile açıkladığı kitabının bu ayetinde “fakat o Allah’ın resullerinin ve nebilerinin sonuncusudur.” derdi. Nebiler için kullandığı gibi resuller içinde “-ler,-lar” çoğul eki kullanarak, başka resul gelmeyeceği yönünde bizi bilgilendirirdi. Buradaki resul kelimesi onun Allah’ın resulü olduğunu vurgulamak için kullanılmış. (Ancak burada asıl düşünülmesi gereken, onun son nebi olmasıdır. Yani başka peygamber gelmeyecek ve insanlık aleminde bir başka düzeltme daha yapılmayacak. Bundan sonrası Kıyamet artık…)
Elbette Kur’an’daki ayetleri toplumlara anlatmaya, açıklamaya ve yaymaya çalışan alimler, arifler ve resuller ile onların yazdığı ilim kitapları olacaktır. Ancak buradaki hassasiyet, ayetler üzerinde hiçbir ekleme, çıkarma ve değişiklik yapılmamasıdır. Günümüzde kendi menfaatine, art niyetli olarak Kur’an’ı açıklayan ya da Kur’an’dan olmayan yazdıklarını ve söylediklerini Allah katından diye Kur’an’a ekleyenler olduğunu, bunlara da Allah’a tapar gibi tapan milyonlarca müritleri olduğunu gözlemliyoruz. Bunları yapanların akıbeti kutsal kitabımızda şöyle ifade edilmiştir:
Bakara 79: “Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, ‘Bu, Allah’ın katındandır’ derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onların haline!”
En’âm 93: “Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, ‘Bana vahyolundu’ diyen, ya da ‘Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim’ diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, ‘Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz ve onun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız’ diyecekleri zaman hallerini bir görsen!”
Zümer 3: “İyi bil ki, halis (şirksiz) din ancak Allah’ındır. O’ndan başka birtakım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir.”
Yunus 18: “Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve ‘İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir’ diyorlar. O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.”
Peki öyleyse, Kur’an kıyamete kadar her devire, her insana hitap eden, yol gösterici, hidayet rehberi üstün bir kitap olduğuna göre, Hz. Muhammed (S.A.V) de peygamberlerin yani nebi resullerin sonuncusu ise, biz kitap, iman ve din hakkındaki sorularımızı kime soracağız?
Âl-i İmrân 132: Allah’a ve Resulüne itaat edin ki size merhamet edilsin.”
Nisa 59 : “ Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.”
Nisa 69: “Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”
Maide 99: “Resûle düşen (vazife), ancak duyurmadır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.”
Nahl 35: “Rasûllerin görevi, apaçık tebliğden başka ne olabilir?”
Ankebut 18: “Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.”
Allah’ın ayetlerde belirttiği bu gerçek resullerinin kimler olduğunu bizler nasıl anlayacağız? Her toplulukta bir yol gösteren varsa, bunlardan hangisinin din konusunda verdiği kararlara uyacağız? Kimin kararlarına güvenip, itaat edeceğiz ki, Allah bizi de peygamberler, sıddıklar, şehitler, salihler gibi o güzel arkadaşlarının arasına katsın?
Doğrusu şu ki, içerisinde bulunduğumuz şu çok zorlu ahir zamanlarda kimlerin Allah’ın seçtiği gerçek resulleri olduğunu anlamak çok güç. O yüzden bana göre sadece tek bir resulün sözüne tabi olup, ona itaat etmemiz gerekiyor. Allah’ın ayetlerine kendiliğinden bir şey katmadan, Allah’tan aldığı gibi Hz.Muhammed’e tebliğ eden, peygambere mürşitlik eden, Allah’ın resulü Cebrail as’ın sözlerine tabi olmamız gerekiyor. Yani Allah’ın sözleri olan Kur’an ayetlerine…
Tekvir 19-21: “O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir resulün/ elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.”
Necm 4: “(Size okuduğu) Kur’an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.”
Zuhruf 43: “Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.”
Kalem 1: “Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki,” Kalem 4: “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”
Cüneyt Aktan
Kaynaklar:
1) Kur’an-ı Kerim ve Meali, Mehmet Nuri Yılmaz, Horo Yayıncılık, Açıklamalı 2.Baskı, Ankara-2000
2) Üçü Birarada Kur’an-ı Kerim (Arapça-Meal-Türkçe Okunuşu), Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Kabe Basın Yayın Dağıtım
3) http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx
4) Arayışname, Cinius Yayınları, Cüneyt Aktan, Nisan 2013, Sayfa 273
21332 Toplam Görüntülenme 1 Günlük Görüntülenme
14 comments on “PEYGAMBER (NEBİ) VE RESUL ARASINDAKİ FARK NEDİR?”