Allah Kur’an’da insanları “Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a) uyun, onu bırakıp başka dostlara uymayın” (Araf 3) diye uyarmasına rağmen, insanlar Kur’an’ı terk edip, terk edilmiş bir hale getirip, bir takım insanların kendi zanlarına göre uydurdukları Kur’an dışı hükümlere ve hadislere uymuş, din diye onlarla amel etmişlerdir. Bu amel ettikleri uydurma hadislerden birisi de resim yapmanın dinimizce günah olduğudur.
Örnek vermek gerekirse;
(Canlı resmi yapana, kıyamette “Yaptığın resme can ver” diye azap olunur.) [Müslim]
(Dünyada canlı resmi yapana, kıyamette bu resme can vermesi söylenerek azap edilir. Halbuki o, o resme can veremez.)[Nesai]
(Canlı resmi yaparak Allahü teâlânın yarattıklarına benzetmeye çalışanlar, kıyamette en şiddetli azaba uğrarlar.) [Buhari, Müslim]
(Kıyamette, en şiddetli azaba uğrayacak olan, Allah’ın yaratma sıfatını taklit edendir. Cenab-ı Hak buyurur ki: “Benim yaratmam gibi yaratmaya kalkışan kadar, zâlim, haddini bilmez kimse yoktur.”)
Gördüğünüz üzere yukarıdaki bu hadisler, Allah’ın ayetleri/sözleri/hadisleri değildir. Bunlar, Hz.Muhammed öldükten sonra, Kur’an’ı terk eden bir takım insanların, peygamberin söylediğini rivayet edip, dine Kur’an dışında ekledikleri ve din diye onlar ile amel ettikleri kendi hükümleridir.
Burada bir gerçeği hatırlatmamız gerekir:
Hadis kelime anlamı olarak “söz” demektir. Geleneksel İslam kültüründe ise peygamberimizin Kur’an haricinde İslam dini ile ilgili söylediği rivayet edilen açıklamalar, verdiği hükümler, davranışlar, onun gündelik yaşayış tarzı, bir olay karşısındaki tutum ve açıklamaları, kısacası peygamber sünneti anlamına gelmektedir.
Hadisler, peygamberimizin hayatında gerçekleşmiş olan bir olaya şâhid olan arkadaşlarının, sahabelerinin ve insanların gerek sözlü gerekse yazarak nesilden nesile aktardıkları rivayetlerden, sözlerden ve hikayelerden oluşur.
Ayet ise Kur’an’da kendisinden “İşte böylece sana da emrimizle bir ruh (Kur’an) vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin.” (Şura 52) diye bahsedilen peygamberimize Cebrail as aracılığı ile vahyedilen, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran, doğruya götüren, hidayet rehberi Kur’an’ı Kerim’i oluşturan Allah’ın sözleridir. Kur’an’da ayet kelimesi sözün en güzeli, nur, ruh, kıssa, öğüt, hak, mucize, üzerinde derin derin düşünülecek, ibret alınacak olaylar, sözler, alametler, gerçekler, deliller olarak da açıklanmıştır.
Din Hz.Muhammed’in değil, Allah’ın dinidir. Kur’an-ı Kerim’deki sözler de peygamberimizin sözleri değil, alemlerin rabbi olan Allah’ın sözleridir. Dolayısı ile İslam, gerçekte peygamberimizin hayatı boyunca söylediği ve yaptığı rivayet edilen söz ve hareketlerden oluşan bir din değil, Kur’an-ı Kerim’deki Allah’ın ayetlerinden oluşan bir dindir.
Peygamberin kendisi de Kur’an sayesinde hidayete, doğru ve güzel ahlaka, Allah’ın dosdoğru yoluna ermiştir. Ne peygamberler ne de yer ile gök arasında yaşayan başka bir varlık, hepsi bir araya gelseler, ne bir din meydana getirebilirler ne de Kuran’dakine benzer on sure! Allah dilemedikçe hiç kimse bir şey yapamaz.
“Hüküm yalnız Allah’a aittir.” Yusuf 40,
“O hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.” Kehf 26
“Din yalnız Allah’a aittir!” Zümer 3
“Allah hadisin en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir.”(Zümer 23)
Kısacası hiçbir peygamber Allah’ın hadisleri/hükümleri olan Kur’an ayetleri haricinde dine hiçbir kelime veya söz ekleyemez. Dolayısı ile Allah’ın hadisleri olan Kur’an ayetleri dışında peygamberin söylediği ve dine eklediği rivayet edilen ciltler dolusu açıklama ve hadislerin büyük bir çoğunluğu uydurmadır ve Kur’an’a aykırıdır. Din diye Kur’an yerine onlar ile amel eden herkes de günahkardır.
Kur’an’da resim veya heykel yapmanın günah olduğuna, Allah tarafından yasaklandığına dair en ufak bir açıklama yoktur. Dolayısı ile resim yapmakla ilgili bu hadislerin İslam’da hiçbir hükmünün olmadığını belirtmek gerekir.
Zaten yeryüzündeki kendini bilen, akıl ve ruh sağlığı yerinde olan hiçbir insan, kendi elleriyle, boya ve fırça gibi malzemeler kullanarak resmettiği bir varlığı canlandırabileceğini, ona can verebileceğini de düşünmez. Bunun gerçekleşmesi imkânsız olan bir olay olduğunu bilir.
Dolayısı ile hiçbir akıl ve ruh sağlığı yerinde olan insan, resim çizdiği için kendisini tanrı yerine koymaz, tanrılık iddiasında bulunmaz. Çizdiği resimdeki varlıktan kendisine dünyada veya ahirette şefaat etmesini ya da onu cennete sokmasını beklemez…
Profesyonel olarak resim yapan insanlara ressam denir. Ressamlar çizdikleri resimlere can vermek ve kendilerini Allah’a ortak koşmak maksadıyla değil, dünyalık geçimlerini kazanmak için resim yaparlar. Yaptıkları resimleri satarak para kazanırlar. Herkese rızıklarını farklı yollarla veren Allah, onların da rızıklarını bu yolla kazanmalarını sağlamıştır. Onlarda ailelerinin yiyecek, içecek, giyim, ilaç vs gibi tüm ihtiyaçlarını Kur’an’da da helal olarak nitelendirilen bu “alış-veriş” (Bakara 275) yoluyla kazanırlar.
Eğer ressam Allah’a inanan, kendini ve Allah’ın kadrini yeteri kadar bilen aydın bir insan ise, kendisine bu yeteneği bahşedenin Allah olduğunu zaten bilir ve böyle bir yetenek ve geçim kapısı sağladığı için Allah’a şükreder.
Genel olarak incelendiğinde birçok ünlü ressam hayatta iken açlık ve sefalet içerisinde yaşamıştır. Eserleri ancak onlar öldükten sonra değer kazanmıştır. O yüzden ressamlık öyle çok tercih edilen bir meslek de değildir.
Oysaki Kur’an yerine hadislerle amel eden ve resim yapmanın günah olduğunu söyleyen din adamı olduğunu iddia eden şahıslara baktığımız zaman, bu adamların “Kur’an’ı anlamada ayetler yetmez” deyip, Allah ile insanlar arasına kendilerini aracı olarak koyduklarını, insanların başına dinden sorumlu birer bekçi olduklarını, dine Allah gibi yeni hükümler ve hadisler eklediklerini, kendilerini Allah’a ortak koştuklarını, insanları cennete sokacaklarını, hidayete erdireceklerini söylediklerini, o yüzden insanların kendilerine biat etmelerini istediklerini, kendilerine din ile evliya, gavs, hacı, hoca, kutup, şeyh, şıh, mürşid vs gibi dünyalık makamlar yarattıklarını, böylece insanların dini duygularını istismar edip, bağış adı altında paralar topladıklarını, ceplerini doldurup, lüks içerisinde yaşadıklarını görüyoruz.
Ülkemizdeki en zengin kurumun, sağlık, tarım, endüstri, sanayi, ticaret, milli savunma bakanlıkları değil, Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu görüyoruz. Ülkemizde askerden, polisten, doktordan, mimardan, mühendisten, öğretmenden daha çok imam ve hoca olduğunu görüyoruz.
Hastanelerden, okullardan, fabrikalardan daha çok cami olduğunu görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı en zengin kurum olup, hocaların ve camilerin her türlü ihtiyaçlarını karşıladıkları halde bu insanların büyük bir çoğunluğunun, Cuma namazı çıkışı kendileri veya dost kasabadaki cami yapımı için halktan bağış dilendiğini görüyoruz. Bu hocaların büyük bir çoğunluğunun (çok ender olan istisnalar hariç) örgütler, tarikatlar ve cemaatler ile işbirliği içerisinde olduklarını gözlemliyoruz.
Bizim gibi dinini Kur’an’ı kendi öz dilinde okuyarak öğrenen değil de, doğru yolu bulamamış atalarından ve sarık, cüppe, sakal üçlemesi ile kalplerindeki hastalıkları örttüklerini, insanları ve Allah’ı kandırdıklarını zanneden hoca kılığındaki Deccallerden öğrenen bir toplumda, kendisini evliya, hoca efendi, hacı, şeyh, şıh vs. olarak tanıtmanın, ressamlıktan daha çok para ve itibar kazandırdığını görüyoruz.
Kısacası ressamların değil, asıl onların Allah’ın tüm vasıf ve sıfatlarını taklit ettiklerini, Allah gibi dinde hüküm koyduklarını, kendilerini her konuda Allah’a ortak koştuklarını, yeryüzünde her türlü fitne ve fesadı işlediklerini görüyoruz. Kendilerinin, şeyhlerinin ya da ölmüş şeylerinin ruhlarının Allah gibi insanlara hem dünyada hem de ahirette şefaatte bulunacaklarını, günahlarını bağışlayacaklarını, cennete sokacaklarını, hidayete erdireceklerini iddia ettiklerini görüyoruz.
Oysaki ressamlar dine hiçbir hüküm koyup çıkarmazlar. Kimsenin başına (şöyle giyineceksin, böyle oturacaksın, böyle kalkacaksın, bunları yapmayan kafirdir, bizden değildir vs gibi) dinden sorumlu zorba birer bekçi olmazlar. İnsanların dini duygularını istismar ederek kendilerine dünyalık makam ve menfaatler sağlamazlar. Kimseyi kendilerini Allah’a ortak koşarak hidayete erdireceklerini ve cennete sokacaklarını iddia etmezler.
Ressamlar bu insanlar gibi din ile para kazanmak yerine, genelde kendilerine sipariş verilen resimleri çizerek para kazanırlar. Bir marangoz, bir terzi gibi ellerini ve aletlerini kullanarak, emek, zaman ve malzeme harcayarak, alın terleri ile para kazanırlar.
(Not: Şimdi eklemeden edemeyeceğim, marangozluk ve terzilikte peygamber meslekleridir. İsa as marangozdur. Elleriyle masa, sandalye, dolap ve muhtemelen çocuklar için hayvan figürlerinden oyuncaklar yapmıştır. O halde Allah marangoz İsa’ya da mı “sen nasıl benim yaratma sıfatımı taklit edersin ve kendi ellerinle böyle şeyler yaparsın, haydi canlandır bakalım bunları!” mı diyecek? Hiç sanmıyorum!)
Anlayacağınız ressamın işi resim çizip para kazanmaktır. Ressam ne kadar güzel resim yapabilirse, resmini çizdiği nesneye ne kadar çok benzetirse o kadar çok ün ve para kazanır.
Peki ya din adamının işi nedir? Din adamı nereden para kazanır? Elbette ki dinden!
Nasıl kazanır? Ya bir camiye imam olur, efendi gibi namusuyla devletten maaşını alır ve Kur’an’daki gerçek dini, kendisi ona bir şey katmadan insanlara Hz.Muhammed gibi dosdoğru tebliğ eder (ki bunlar pek azdır), ya da demin yukarıda bahsettiğimiz gibi insanların dini duygularını istismar ederek, kendisine bir tarikat veya cemaat kurup, Arapça okudukları için Kur’an’dan hiçbir şey anlamayan insanları Kur’an’da böyle yazıyor veya peygamber efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuş diye uydurma hadislerle kandırarak, onlardan topladıkları bağışları ceplerine indirerek para kazanırlar. Ya da toplantılarda, sohbetlerde ve tv şovlarında çok iyi ağlayarak…
Kur’an’da “parçalanıp, gruplara bölünmeyin” diye kesin bir emirle dinimizce yasaklanmış olan bu mezhep, tarikat ve cemaatlerin, bir zamanlar ülkemizde boy gösteren “Titan Saadet Zinciri” adı verilen para kazanma sistemlerinden hiçbir farkı kalmamıştır. Bu gibi organizasyonlarda, üyelik genelde katılım ücretleri ile olur. Sadece bununla da sınırlı kalmaz, tarikat adına yapılacak olan okul, hastane, cami, burs vs. için üyelerden yüklü miktarlarda bağış paraları da toplanır. Parası olmayanlar ise bir gün tarikat tarafından bir yere yerleştirilip, bir makam ve mevki sahibi olana kadar parası olan abilerine her türlü ayak işlerinde bir parya gibi hizmet ederler. Çünkü onların tüm ihtiyaçları da gene bu paralı abilerden karşılanır. Allah rızası için verenlerde vardır belki ama bu abilerin %90’ı “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” deyip, bu paraları seve seve verirler. Çünkü eninde sonunda bir yerden bu abilere ihaleler, makam ve mevkiler verilir.
Dolayısı ile tüm tarikatların kurulmasının ve insanların da bu tarikatlara katılmasının tek amacı PARADIR! MAKAMDIR! Geçici dünya menfaatidir. Herkes bir ihale kapmak, tarikatın ele geçirdiği kurum ve kuruluşlarda bir işe girebilmek, daha yüksek bir makam ve mevki sahibi olabilmek, daha yüksek maaş alabilmek için bu tarikatlara girerler. Allah için değil!
Bir tane bile Allah rızası için, “sizden hiçbir ücret istemeyen insanlara uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir” (Yasin 21) ayetindeki gibi sizden para istemeyen ve Allah’ın yolunu size bedava gösteren bir tarikat, mürşid, vs yoktur. Günümüzde neredeyse tüm tarikatlar ve üyeleri yozlaşmıştır. Bu Saadet Zinciri tarikatlarının en üstünde yer alanlar ise Titan vs gibi piramit usulü ile çalışan sistemlerdeki insanlar gibi para içinde yüzerler. Bu tarz yozlaşmış sistemlerde, eski üyelere zincire dahil ettikleri her yeni etinden, sütünden, budundan yararlanılacak, yolunacak, kullanılıp atılacak üyeler için belirli miktarda primler ödenir. Prim ödenmiyorsa da yeni gelen o üyelere bundan sonra “bu bu abilerinden alışveriş edeceksin” denerek, eski abilerin para kazanması sağlanır.
Eğer söylediklerim yalan ise, neden bu din adamlarından ve tarikatlardan bir tanesi de çıkıp, “Arkadaşlar, Kur’an’da geleceği yazmadığı halde gelmesini beklediğimiz mehdi bile geldiğinde Kur’an’a tabi olacak, hadisleri, tarikatları, mezhepleri, cemaatleri ortadan kaldıracak ise, biz neden dinde Kur’an ile amel etmiyor da hadislerle, Risalei Nur’la, Mesnevi’yle, Buhariyle, Tirmiziyle, vs. ile amel ediyor, tarikatlara, cemaatlere, mezheplere bölünüyor, insanlar ile Allah arasına kendimizi koyuyor ve insanlara Allah’a ulaşmaları için Allah’tan ve Kur’an’dan başka dostlar aratıyoruz? Yaptığımız işin ne kadar saçma olduğunu görmüyor musunuz?” demiyor acaba?
İllaki birisinin gelip bunları gerçekleştirene ve yanlışlarınızı yüzünüze vurana kadar, yaptığınızın yanlış olduğunu bildiğiniz halde bu yanlışları yapmakta diretmeniz mi gerek yok edilmiş olan Ad, Semud, Nuh, İbrahim, Lut vs. kavimleri gibi? Gerçekten de Allah’ın Kur’an’da dediği gibi insanlar Kur’an’ı terketmiş, terkedilmiş bir hale getirmiş…
Siz resimler, heykeller, müzikler ile, insanların giyimi, kuşamı, yaşamı ve inançları ile uğraşacağınıza, gidin önce geleceği söylenen mehdinin yapacağı işleri o daha gelmeden önce bir yapın, yani dinde hadisler ve ciltler dolusu kitap yerine Kur’an ile amel edin, tarikatları, mezhepleri ortadan kaldırın, hocalarınızı, şeyhlerinizi Allah’a ortak koşmayın, kendinizi bir temizleyin, silkelenip kendinize gelin. Önce bir İslam olun, Müslüman olun, sonra resim asmak günah mı değil mi diye felsefe yaparsınız…
Bakın hakkında ihtilafa/görüş ayrılığına düştüğünüz, tartışıp durduğunuz bu konuda en iyisi ben sizlere bir şeyler açıklayayım:
Resim hangi durumlarda günah olur?
Şu aşağıdaki resimdeki adama bir bakmanızı rica ediyorum:
Zamanında parasızlık yüzünden açlıktan nefesi kokan, resim yapabilmek için model dahi tutamayıp, kendi portresini çizmek zorunda kalan bu adamı çoğunuz tanıdınız değil mi?
Evet, bu adam ünlü Van Gogh. Bu adam dediğimiz gibi model tutacak parası olmadığı için resimlerinde genellikle kendisini çizmiş ve o yüzden resimlerini de kimseye satamayıp, alkol, sigara ve kötü beslenmeden ötürü sağlığını kaybedip, kendini vurmuş ve ölüp gitmiş…
Peki, sizce parasızlıktan sefalet içerisinde yaşayan ve intihar eden bu adam, kendi ya da bir başkasının resmini çizince tanrı olduğunu düşünmüş müdür? Resmini kendisinden bir tane daha yaratmak, canlandırmak maksadıyla çizmiş midir? Resimdeki kendisine dünyalık sıkıntıları için dua edip, kendi cansız resminden yardım istemiş midir? Kendi resminden kendisine para kazandırmasını, hastalıklarına çare olmasını istemiş midir? Kendisinin neden kendisini sefalet içerisinde bıraktığını kendisine sormuş mudur? Kıyamette kendisinin kendisine şefaat etmesini dilemiş midir?
Hiç sanmıyorum. Bir insanın bunları yapması için şizofren olması gerekir. Yani aklı ve kalbi hastalıklı, ruh sağlığı bozuk olması gerekir.
Peki sizce Allah bu adama, kıyamette “haydi bakalım satıp, para kazanmak ve dünyalık geçimini sağlaman için sana verdiğim yetenek ile çizdiğin, ancak satamadığın için sefalet içerisinde yaşattığım resimdeki kendini canlandır da görelim” mi diyecek? Bunu da hiç sanmıyorum…
Zamanında beş para etmeyen ancak günümüzde milyonlarca dolar değerinde olan bu tabloyu/sanat eserini evinize asmanız için size şu anda bedava verseler, siz evinize asmaz mıydınız? Asardınız öyle değil mi? Peki siz bu resmi duvarınıza asınca resimdeki bu adama ya da onun ölmüş ruhuna tapar mıydınız? Onu Allah yerine koyar mıydınız? Onun sizin kurtarıcınız olduğuna inanır mıydınız?
Bu resme de gerek yok, siz şimdi bu resme bakarak bunun aynısını çizmeye çalışın. Siz çizdiğiniz resimdeki o adama tapar mısınız? Ondan yardım diler misiniz? Ona günahlarınızı bağışlaması, sıkıntılarınızı gidermesi, cennetine alması için dua eder misiniz? Ondan hem ahirette hem de dünyada size şefaat etmesini diler misiniz? Onu canlandırmayı aklınızdan geçirir misiniz? Bunların hiçbirisini yapmazsınız değil mi?
Yapmazsınız çünkü bilirsiniz ki o sadece bir resim. Siz de sadece bir insansınız. Sizin o resimdeki insanı canlandırabilecek imkanınızın olmadığını, buna gücü yetecek olan tek varlığın Allah olduğunu zaten bilirsiniz. Dolayısı ile siz o resmi bir tanrı gibi canlandırmak maksadıyla ya da düşüncesiyle çizmezsiniz.
Öyle ise söyler misiniz, resmin ve resim yapanların ne gibi bir günahı var o zaman kardeşim?
Resim yapmanın günah olduğunu söyleyen ve bunları söyleyenlere inanıp, resimleri ve ressamları yakıp öldüren insanlara baktığımız zaman ise, bunların hepsinin ölmüş peygamberlerden şefaat dilendiklerini, türbelere gidip mezarda yatan insanlardan yardım dilediklerini, onları Allah’a ortak koştuklarını, onlardan Allah gibi kendilerine her konuda yardım etmesini dilediklerini, hatta mezarın toprağından avuç avuç dertlerine şifa olması için yediklerini dahi görüyoruz.
Şimdi sizlere soruyorum, sizce hangisi günah? Resim mi, resim yapmak mı, yoksa ölüleri Allah’a ortak koşup, onlardan yardım ve şefaat etmelerini dilemek mi?
Elbette ki onları Allah’a ortak koşup, onlardan şefaat dilemek daha günah sizce de öyle değil mi?.
Öyleyse bana söyler misiniz, mezarlarda yatan, kemikleri un ufak toz olmuş, ne kendilerine ne de bir başkasına hiçbir faydası dokunamayacak olan ölüleri, canlanıp size yardım etmeleri maksadıyla Allah’a ortak koşup, onları putlaştırıp, onlara Allah’a tapar gibi tapıp, onlardan yardım dilemenin, resimlerdeki cansız varlıklara canlı birer varlıklarmış gibi davranıp, onlara tapmaktan, onlardan yardım dilemekten ve putlaştırmaktan ne farkı var? Bence hiçbir farkı yok.
Madem ki resim, heykel gibi şeyler insanlar tarafından Allah’a ortak koşulabildikleri için put sayılıyor, insanları bu tarz günahlara sürükledikleri için onları yapmak ve asmak yasak, o zaman o türbelerde, o mezarlarda yatan ölmüş insanlar da put kardeşim. Onların mezarlarını yapmakta, mezarlarına gidip onlardan bir medet ummak ta günah! Öyle değil mi?
O zaman resim ve heykel yapmayı yasakladığın gibi o mezarları da hiç yapmayacaksın ki, insanlar o mezarlara da gidemeyecek ve orada yatan ölmüşlerin ruhlarından bir şey dileyemeyecek. Onları Allah’a ortak koşamayacak! Yani insanlar ne Kabe’ye gidecek, ne türbeye gidecek, ne peygamberden ne de evliya oldukları varsayılan insanların ölülerinden bir şey umacak!
Eh bu tip insanlar aklı, kalbi ve ruhu hastalıklı olduğu için, türbelerde yatan insanlardan ya da Kabe’de yatan peygamberlerden şefaat dilenip, onları Allah’a ortak koştukları için, o kutsal mekanları yıkamayacağımıza göre, o mezarları yapanların, o mezarlıkların ve oralarda yatanların ne gibi bir günahı var kardeşim? Hiçbir günahları yok öyle değil mi?
Madem ki onların bir günahı yok, o halde resim yapanın da, resmin de, resmi asanın da hiçbir günahı yok.
Burada işlenen asıl günah, Kabe’de veya türbelerde yatan insanları Allah’a ortak koşar gibi resim ve heykelleri yapılan insanların da Allah’a ortak koşulması. Buradaki asıl günahkar olanlar resim ve heykel yapan, onları duvarına vs’ye asanlar değil, onları Allah’a ortak koşanlar. Şimdi anladınız mı kimin ve neyin günah olup olmadığını!
Bakın size din adına bu konuda yaptığınız bir yanlışınızı daha söyleyeyim…
Zamanında sokaklarda put yapıcılarının tanrılarının heykellerini ve resimlerini yapıp sattıkları gibi günümüzde Kabe’nin, camilerin ve tüm dini mekanların etrafında para kazanmak amacıyla satılan, alıp evinizde, camide ya da başka bir yerde duvarınıza astığınız, hat sanatıyla süslendirilip, püslenmiş, resim çerçevesi içerisine konmuş, onlardan bir medet umduğunuz, onlara dua ettiğiniz Arapça Allah ya da Hz. Muhammed yazan yazılar var ya, işte o süslü püslü altın yaldızlı resimleri asıp, onlardan bir medet ummakta günah kardeşim.
Neden derseniz, bu yazıların, Hz.İsa’nın heykelini veya resmini yapıp, onun (JESUS) adını bir yerlere yazıp, Hristiyanlar gibi onlara tapınmaktan hiçbir farkı yok kardeşim. Çünkü Hristiyanlarda gerçekte o heykele, resme, haça, yazıya değil, gerçekte onların temsil ettiğine inandıkları bir tanrıya tapınıyorlar. Tıpkı sizlerin de Hz.Muhammed’in ve onun adının yazılı olduğu nesnelerin temsil ettiğini düşündüğünüz kurtarıcı, günahları bağışlayıcı bir ruha, varlığa, tanrıya tapındığınız gibi…
Oysaki onlar da resim, onlar da put. Hele ki Allah yazan resmin yanına Hz. Muhammed’i eklemenin, onun da adını yazmanın, Allah ile beraber ondan da yardım ve şefaat dilemenin, peygamberin kendisinden dünyada ve ahirette şefaat dilemenin, günahlarınızı bağışlaması için ona dua etmenin, Hristiyanların Hz.İsa’ya aynı niyetlerle ettiği dualardan, inançlardan hiçbir farkı yoktur.Bu olay başlı başına bir şirktir!
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.” (Nisa 48, Nisa 116)
Demek ki bu şirk denen günahı resim, ressam ya da resimleri evine asan birisi değil, o resimlere ilahlık vasfedip, onlardan medet uman insanlar işliyor. Allah yerine resimdeki insandan, hayvandan, güneşten, gezegenden, bitkiden, böcekten, araçtan, mezarlarda, türbelerde yatan ölülerden medet uman, kendisine hem dünyada hem de ahirette bir faydasının olacağı ümidiyle onlara dua edenler işliyor. Şimdi kimin ve neyin günah olduğu anladınız mı?
Madem ki Kur’an dışı dine göre resim ve heykel yapmak, Allah’ı taklit etmek oluyor, Allah’ın yaratıcılık vasfını insanın kendisine mal etmesi demek oluyor, o zaman kimse çocuk da yapmasın kardeşim. Üremesin! Siz kimsiniz ki Allah gibi bir kan pıhtısından ve sudan çocuk yaratıyorsunuz?
Kimse kendisine ne içinde barınacağı bir ev yapsın, ne de üstünde oturacağı koltuk, sandalye gibi herhangi bir şey. Gidin mağarada yaşayın siz kardeşim en iyisi. Çünkü yeri, göğü ve ikisi içerisindeki herşeyi yaratan Allah’tır. Allah’ın sizin barınmanız için yarattığı mağaralarda ısınmak için ateş de yakmayın. Çünkü yeşil ağaçtan kesilmiş olan odunu ateşe çeviren de Allah’tır (Yasin 80). Siz kimsiniz de odunu ateşe çeviriyorsunuz, ateş yakıyorsunuz?
Kimse tarlada bir şey ekip, sulamasın. Ürün yetiştirmesin. Meyve ağaçları ekmesin. Gökten yağmur indirip, çeşit çeşit ürünü yerden bitiren de Odur çünkü (Enam 99) … Kimse kendisine bir çiftlik kurup, koyun, inek, tavuk vs gibi yiyecekler üretmesin. Çünkü bunları yaratan ve üremelerini sağlayan da O (Nahl 5).
Kimse rızık aramak için evinden çıkmasın. Kimse çalıştırdığı işçinin rızkını vermesin. Rızık vermek Allah’ın işi. “Biz sizden ücret istemiyoruz, size rızkınızı veren biziz.” diyor Allah. Siz iyisi mi bunları yapıp kendinizi Ona ortak koşmayın. Yoksa Allah kıyamette “sen kimsin de benim gibi yeryüzünde renk renk, çeşit çeşit ürün yetiştiriyorsun, onları benim bulutlarımla suladığım gibi suluyorsun, hem kendi rızkını kazanıyor hem de başkalarına rızık veriyorsun, size bütün bunları yaratıp veren benim” diye sorabilir, öyle değil mi?
Kimse iyileşmek için ilaç da üretmesin. Çünkü mikropları, bakterileri ve hastalıkları yaratan da Allah! Bunları yok edecek olan da o! İyileştirecek olan da O. O zaman sen kimsin de Allah’ın yarattığı hastalığı yok etmek için Allah gibi yeni yeni ilaçlar, bakteriler yaratıp onları yok ediyor, insanları iyileştiriyorsun?
(Not: Bu olay tıpkı kadınlar okumasın deyip, karısını kızını doktora götürdüğünde erkek doktor olmaz, bayan doktor baksın diyen yobazların durumuna benziyor…)
İnsanoğlu kendisine hiçbir makine, robot vs de üretmesin, yerinde otursun, araba, otobüs, metro, gemi, uçak vs de üretmesin çünkü sizin için binekleri ve daha bilemediğiniz nicelerini yaratan da o. (Yasin 42, Nahl 8) Bunları yapanlara cehennemde “siz nasıl Allah gibi kendinize gemi, araba, uçak ve daha nice binekler yaratırsınız, hadi şimdi de yaratın da görelim!” denecek!
Siz hiç kimseyi hatalarından dolayı affetmeyin, bağışlamayın ve merhamet göstermeyin. Çünkü affetmekte, merhamet göstermekte, bağışlamakta Allah’a mahsus bir sıfat ve vasıftır! Allah affedendir, çokça bağışlayandır. Merhameti bol olandır. Öyle değil mi? Madem ki öyle insanları affedenlere, cehennemde “sen nasıl Allah gibi birisini affedersin, hadi şimdi de affet de görelim” deyip azap edilecek!
Hatta siz ne işitin ne de görün kardeşim. Çünkü Allah herşeyi hakkıyla işitendir, görendir. O yüzden siz en iyisi mi gözlerinizi çıkarıp atın, kulaklarınızı da sağır edin. Çünkü bütün bunlar Allah’ın sıfatları ve vasıfları… Bu konuda bir hadiste biz uyduralım “Kıyamet günü tüm işitenlere ve görenlere eziyet edilecek Gözlerine kor şiş sokulacak, kulaklarına erimiş bakır dökülecek. Çünkü işitmek ve görmek Allah’a mahsustur. Allah işiten ve görendir. Bunları yapan Allah’ın işitme ve görme vasıflarını taklit etmiş olur. Haydi şimdi de görüp, işitin de görelim!” denecek! Nasıl, beğendiniz mi yeni hadisleri mi? Din diye uyduğunuz hadislerin bu demin uydurduğum hadislerden hiçbir farkı yok! Bunları daha çok türetebiliriz…
Bilmek Allah’a mahsustur. Allah hakkıyla bilendir. O alimdir, herşeyi en iyi bilendir. O halde madem ki bilmek de Allah’a mahsus siz iyisi mi hiç birşey bilmeyin kardeşim. Allah katında en düşük seviyedeki varlıklar olan, hiçbir şey bilmeyen, akıllarını çalıştıramamış cahil varlıklar gibi kös kös oturun siz en iyisi.
Öğretmekte Allah’a mahsus. “İnsana kalemle yazmayı öğreten Odur” diyor Allah Kur’an’da… Siz kimsiniz de okullarda insanlara Allah gibi kalemle yazmayı öğretiyorsunuz? Kapatın okulları, Kur’an kurslarını, imamhatipleri falan. Siz Allah mısınız kardeşim? Bırakın bu işleri güçleri, nasıl olsa Allah öğretiyor, siz yerinizde oturun, Allah’ın gelip size ve çocuklarınıza kalemle yazı yazmayı, okumayı öğretmesini bekleyin. Yoksa cehennemde insanlara kalemle yazı yazmayı öğretenlerin elleri kesilecek ve “siz nasıl Allah gibi insanlara kalemle yazı yazmayı öğretirsiniz? Haydi şimdi olmayan ellerinizle siz de yazı yazın da görelim!” denecek!
Siz kendinize giyinmek için elbise falan da dikmeyin. Çünkü “avret yerlerinizi örtmek için size giysi veren de Odur.” Siz kimsiniz de Allah gibi insanlara avret yerlerini örtecek elbise yaratıp, veriyorsunuz? Dünyada insanlara Allah gibi avret yerlerini ve süslerini örtecek elbise sağlayanlar, kıyamette diktikleri elbiseleri ile ateşe atılacak, o elbiseler tutuştukça derilerine yapışacak ve onları yakacak. Onlara “haydi diktiğiniz bu elbiseler ile kendinizi şimdi yanmaktan kurtarın da görelim !” denecek!
Siz hiç mal ve mülkte edinmeyin. Çünkü mülk yalnızca Allah’ındır. Siz kendinizi Allah’a ortak koşmayın ve hiçbir mal ve mülk edinmeyin. Aksi takdirde cehennemde açlık ve sefalet ile cezalandırılacaksınız!
Karınızı, kızınızı, kendinizi de korumayın, çünkü her şeyi koruyan da Odur. Korumak da Allah’ın vasfıdır.
Sıkıntısı olan hiç kimseye yardım etmeyin çünkü sıkıntıları gideren ve yardım edenlerin en hayırlısı da Odur. Allah gibi insanlara yardım edenler ve sıkıntıları giderenler kıyamette yardıma muhtaç bırakılacak, sıkıntılar içinde kalacak! Allah’tan başka kimse onlara yardım etmeyecek!
Adil ve adaletli de olmayın. Adil ve adaletli olan da Odur. Sakın adaletli olup kendinizi Allah’a ortak koşmayın. Aksi takdirde yeryüzünde Allah gibi adaletli olanlara cehennemde azap edilecek. “Sen kimsin de Allah gibi adaleti emredersin, yeryüzünde adaleti sağlamaya çalışırsın, adaleti sağlayan yalnızca Allah’tır!” denecek.
İyilik de yapmayın, sevmeyin, hiçbir suçu cezalandırmayın, hiçbir kötülüğü engellemeye çalışmayın, çünkü bunlar da Allah’a mahsus işlerdir. Suçluları cezanlandıracak olan da Odur, kötülükleri engelleyen de… İyilik edenleri sevmek Allah’a mahsus ise, sevmek de Allah’a mahsus bir sıfat ve vasıftır. Siz hiç kimseyi, kendi öz evlatlarınızı bile sevemezsiniz o zaman. Allah mısınız siz kardeşim seviyorsunuz?
Gördüğünüz üzere resim yapmakla ilgili İslam, Kur’an, akıl ve hikmet dışı bu tip hadislerin ne kadar saçma olduğunu anlatmak için bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Umarım gelecekte bir akıl yoksunu bu yazdığım uydurulmuş hadisleri gerçek sanıp, insanlara din diye tebliğ etmez…
Örneklerden anlayacağınız üzere, Allah insanlara kendisinden birçok vasıflar bahşetmiştir. İnsanlarda Allah gibi işitir, görür, haberdar olur, sever, öldürür, yaratır, boş durmaz, her an yeni bir iş ve oluşa yönelir, çalışır, insanlara rızkını verir, kalemle yazmayı, okumayı öğretir, öğrenir, ürün ve hayvan yetiştirir, sular, insanların geçimlerini sağlayacakları meslekleri edinmeleri sağlar, başkalarına yardımcı olur, sıkıntılarını giderir, mal ve mülk sahibi olur, adil ve adaletli olur, hakkı ve adaleti gözetir, korur, kendisine binek araçlar yapar.
Allah’ın insana kendisinden bahşettiği bütün bu üstün vasıf ve nimetler gibi resim ve heykel yapmakta Allah’ın insana bahşettiği kendi üstün vasıflarındandır.
Neden derseniz, çünkü kainattaki en büyük ressam ve heykeltraş da yine Allah’tır da ondan.
“Allah’ın boyasına bak! Kim, Allah’dan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O’na ibadet edenleriz.” (Bakara 138)
“Bir zaman Rabbin meleklere buyurdu ki: “Şüphesiz ben, çamurdan bir insan yaratacağım.” Sad 71
“(Allah:) “Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men‘ eden nedir?” Sad 75
Bir insan Allah’ın boyadığı gökyüzüne, renk renk, çeşit çeşit bitkilere, hayvanlara bakıp mutlu olur. İçi ferahlar. Aynı şekilde güneş batarken deniz üzerinde yakamoz yapan kızıl mor karışımı bir atmosfer de insanı büyüler. Bu tarz manzaralara bakmak insanı rahatlatır. Bütün bu birer sanat eseri olan manzaralar, Allah’ın varlığının delilleridir. Sanki resim yapmaktan bıkmak usanmak bilmeyen, işini severek yapan, o yüzden hiç yorgunluk hissetmeyen bir sanatçı, elinde fırçası ile her gün durmaksızın resim yapıp durmakta, eserlerini sergilemekte, kendisinin orada olduğunu insanların gözlerine sokmaktadır.
Elbette ki resim yapmaktan hiç anlamayan, resmi gereksiz ve günah bir iş olarak gören ne kadar insan varsa, Allah’ın her gün boyası ile vurduğu bu eşsiz manzaralardan da anlamayan, böyle güzel şeyler yaratıp insanları mutlu ettiği için Ona şükretmeyen ve bunları Allah’ın varlığının delilleri olarak görmeyen, sıradan, basit şeyler olarak gören insanlar da vardır.
Bir düşünsenize, Dünya Mars gibi kupkuru, kızıl bir gezegen olsaydı ne yapardınız? Ne mavi bir gökyüzü, ne deniz, ne mavi yeşil karışık akan akarsular, ne yeşil ağaçlar, ne renk renk çiçekler ne de üzerinde yaşayan herhangi bir canlı var Mars’ta. Allah’ın sizi orada yaşamaya elverişli kılıp, oraya halife atamış olduğunu bir düşünsenize? Ne yapardınız? Nereye giderseniz gidin kupkuru bir manzara. Ne öten kuşlar, ne çiçeklere konan arılar, ne bir baharın cılvıltısı, hiçbirşey yok gezegende. Sürekli aynı atmosfer. Hep aynı manzara. Bir müddet sonra canınız sıkılırdı değil mi? Yeryüzünün böylesine rengarenk olması bile Allah’ın insanlara bir lütfu. Allah insanların canı sıkılmasın diye tüm yeryüzünü rengarenk boyamış, oralara canlılar yaratıp saçmış.
İnsanda doğa ile uyumlu bir varlık. İlk yaratıldığı anda betonarme yapıların ve teknolojinin içinde gözünü açmadı ki. İlk yaratıldığında bile cennete yani bir bahçeye konmuş. Yani hem Allah katında hem de dünyada doğada yaşamaya alışmış bir varlık insan.
Ağaçlarla, kuşlarla, hayvanlarla birlikte yaşamış, kendisine ağaçlardan, taşlardan ev yapmış, bağ bahçe kurup, tarım yapmış, hayvanları evcilleştirmiş, kedi, köpek, kuş, at, koyun, keçi, inek, tavuk gibi hayvanlar beslemiş, suyunu akarsulardan kendisi taşımış ve hala da bunları yapmaktan zevk alan bir varlık.
Eh günümüzde insanlar içinde yaşamak için kendisine dört duvardan oluşan yüksek binalar ve evler yapan bir mahlukat. Daha önce doğada yaşamaya alışmış bir varlığın hasret içerisinde bu canlıların olduğu resimleri çizmesi, onları duvarına asması gayet doğal. Şimdi bu resimleri yapan veya asan insanlar kendilerini Allah’a ortak koşmuş mu oluyorlar yani? Bu çizdikleri kediye, köpeğe, kuşa, ata, ineğe, koyuna mı tapıyorlar? Hayır. E o halde bunun nesi yanlış kardeşim?
İnsanlar hapishane hücresi gibi içerisinde sadece bir yatak bir de tuvalet olan dört duvar arasında mı yaşayacaklar hayatlarının sonuna kadar bu mantığa göre?
Atacaksın bu resim, heykel, müzik, vs. yapmak, asmak, çalmak günah diyen insanları hücreye, bakın bir ay sonra bir resim, heykel, müzik yapmak, çalmak, bakmak, dinlemek, bir hayvan beslemek, sevmek için nasıl inim inim inleyecekler hapiste göreceksiniz…
İnsanın doğası gereği resim yapmak istemesi ve evine resim asmak istemesi gayet doğal bir olay çünkü demin yukarıda bahsettiğimiz Allah’ın insana kendinden bahşettiği tüm vasıfları gibi resim ve heykel yapmakta doğal…
Kaldı ki aşırı bir şehirleşme içerisinde yaşıyoruz. Tüm ormanlık alanlar yok edilip, yerine betonarme yapılar inşaa ediliyor. İnsanlar kendilerine yeni yeni alanlar yaratıp bina diktikçe hayvanların, bitki ve böceklerin yaşam alanları yok oluyor. Haliyle bu varlıkların kendisi de yok oluyor. Kapitalizm insanları sadece evden işe gidip gelmeye, insanları para sistemine köle etmeye, sadece para kazanıp, hayatını idame ettirmeye alıştırmış, kokuşmuş bir sistem. İnsanlar sabah 09:00 akşam 18:00 saatleri arasında çalışmaktan kaynaklanan vakit yetersizliği yüzünden bir parka, bahçeye, göl ya da deniz kenarına gidemiyorlar. Her yer Avm ve sizi tüketime sevkeden ürün ve reklamlarla dolu. Haliyle insanlar sıkılıyor. Doğanın, deniz kenarının, hayvanların, börtü böceğin hayalini kuruyor. Herkes deniz kenarında yaşayıp, küçük çocuklarını gezmeye götüren ev hanımları ya da emekli olmuş insanlar gibi şanslı değil. İnsanların büyük bir çoğunluğu her gün palmiyelerin gölgelikler sağladığı bir deniz kenarında oturup, insanlar aileleri ile huzurlu bir şekilde sahilde yürüyüş yaparken, torunlarını denize sokup, gülüşüp eğlenirlerken, martılar siyah noktalar halinde uçuşurken, tatlı bir rüzgar yüzüne doğru eserken, güneşin batışını izleyemeyebilir ve hayatın tadını çıkaramayabilir. Resim yapmak günahtır diye Kur’an’da olmayan ve İslam’a, insan doğasına aykırı, akıllarını çalıştıramamış insanlar tarafından uydurulmuş bir söz yüzünden, Ankara gibi tüm bu saydığım güzelliklerden uzakta yaşayan insanlar Allah’ın yarattığı bu muhteşem manzaraları duvarlarına asmaktan ve azda olsa bir nebze rehabilitasyon yaşamaktan mahrum mu kalacaklar şimdi yani? Kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan, sahip olmak istedikleri veya nesilleri tükenen sevdikleri hayvanların resmini yapamayacak, yada fotoğraflarını çekip, duvarlarına asamayacaklar mı?
Bir insan rahmetli anne, baba, dede, anane, babane, eş, çocuk, dost, akraba gibi sevdiklerinin resmini yapıp, ya da fotosunu çekip evinin duvarına asamayacak mı? Onları çocuklarına, torunlarına, eşine, dostuna gösterip, anlatamayacak mı? Cevap veriyorum: hepsini yapacak kardeşim, çünkü hepsi Allah’ın insanoğluna bahşettiği bir lütuf ve nimet!
Devam edecek…
Cüneyt Aktan
13.12.2016 15:31
12908 Toplam Görüntülenme 4 Günlük Görüntülenme
21 comments on “RESİM VE HEYKEL YAPMAK GÜNAH MIDIR?”