PEYGAMBERİ ALLAH’A ORTAK KOŞMAK (ŞİRK)

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

siyer_put

Allah’a hamd olsun ki, O âlemlerin Rabbidir. Bütün alem­leri yaratan ve yaşatan O’dur. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Her şeyi işiten, bilen ve görendir. Yerde ve gökte O’ndan saklı hiçbir şey yoktur. Gönüllerde saklı olan ne varsa hepsini bilir. Rahman’dır, Rahim’dir, insanlara ve bütün canlılara sonsuz şefkatli ve merhametlidir. O’na inananları da inanmayanları da karşılıksız rızıklandırıp, yedirip, içiren ve doyurandır. İn­sanları öldürüp sonra diriltecek ve huzurunda sorgulayacak olan yalnızca O’dur. Emirlerine uyup yasakladıklarından sakınmış olanları cennetle ve cennetin sonsuz nimetleri ile mükafatlandıracak olan yalnızca O’dur. Ailemiz, arkadaşla­rımız, sevdiğimiz insanlar, hoşumuza giden tüm yiyecek ve içecekler, beğendiğimiz kıyafetler, hayatımızı kolaylaştıran tüm araç ve gereçler, bakmaya doyamadığımız tüm güzel manzaralar, rengarenk çiçekler, parlayan yıldızlar, masmavi gökyüzü, kâinatta olan her şeyi, güneşi de ayı da, atmosferi, denizleri ve nehirleri de hepsini insanoğlunun hizmetine veren ve emrine amâde kılan O’dur. O’nun her şeye gücü yeter.

Bütün bu zikrettiğimiz sıfatlar yerde ve gökte Allah’tan başka hiç kimsede bulunmaz. Dünyadaki en üstün yaratık olan insandaki ve o insanların da en üstünleri olan peygam­berlerdeki tüm yetenekleri onlara veren O’dur. Bunun için insanlar, insanlık alemine örnek olsunlar diye gönderilmiş olan tüm peygamberler gibi yalnızca Allah’a ibadet etmek ve her şeyden daha çok O’nu sevmek için yaratılmışlardır.

Bakara 165: “İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır.”

Maide 54: “Ey iman edenler! Sizden kim di­ninden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”  

Âl-i İmrân 191: “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünür­ler.” 

Allah’ın ayetlerde belirttiği gibi aklını ve vicdanını kul­lanarak düşünen her mümin kulu, bütün bu güzellikleri ve nimetleri insanların faydasına sunanın yalnızca Yüce Allah olduğunu anlar. Çevrelerinde gördükleri her şeyde, Allah’ın biz kullarına olan sonsuz sevgi ve rahmetinin örneklerini görüp, O’nu anarlar. Bütün bunlar onların kalplerinde Rab­lerine karşı büyük bir sevgi duymalarına, Rablerine gönülden bir aşkla bağlanmalarına vesile olur. Bu müminler, Allah sevgisini dünyadaki tüm diğer sevgilerin üstünde tutarlar. Onlar bir an önce Allah’a ulaşmak ve kavuşmak için özlem duyarlar. Allah’ın saymaya gücümüzün yetmeyeceği kadir, hikmet, ilim ve nimetine karşı olan hayranlık ve şükrün bir sonucu olarak, bu hayatta yalnızca en çok O’na güvenir, en çok O’nu yüceltir, sadece O’nu hoşnut kılmaya, O’nun rızasını kazanmaya, O’na layık bir kul olmaya çalışır ve yalnız O’nu dost edinirler. 

Tâhâ 83-84: (Mûsâ Tûr’a varınca): “Seni, acele ile kavminden uzaklaştıran nedir, ey Mûsâ?” (dedik.) Mûsâ şöyle dedi: “Onlar, işte onlar hemen arkamdalar. Rabbim! Sen hoşnut olasın diye, acele ederek sana geldim.” 

Ancak, tüm bunların aksine, ne yazık ki birçok kişi, sanki peygamberin kendisi de Allah’a kulluk edip, O’nun rızasını kazanmaya çalışmıyormuş, Allah’ın kendisinden razı ve hoşnut olup, sevdiği bir kulu olmaya gayret etmiyormuş gibi, Allah’ı sevmenin yolunun peygamberi sevmekten ve peygambere koşulsuz itaat etmekten geçtiğini söylemektedir. Allah’ın kendisine nasıl kulluk ve itaat edilmesi konusunda, insan­lara örnek olsunlar diye alemlere rahmet olarak gönderdiği, hiçbirisini birbirinden ayırt etmediği sevgili kulları olan tüm peygamberler ile kendisi arasında, Cebrail (A.S) da dahil olmak üzere Allah’tan başka kendisi sevilip, itaat ve kulluk edilecek hiçbir kimse yok iken, her nedense kitaptaki gerçeği gizleyip, Allah ile kulları arasına sürekli birilerini sokup, kendilerine dünyalık nemalar çıkarma çabasına girişen bu insanlar, bu çarpık düşüncelerini de şu ayetlerle desteklemektedirler: 

Âl-İ İmrân 31-32: “De ki: “Eğer Allah’ı sevi­yorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. De ki: “Allah’a ve Resul’e itaat edin.” Eğer yüz çevi­rirlerse şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez.”

Bu ayetleri yanlış anlayıp, insanlara dinlerini yanlış anla­tan bu insanlara göre Allah’ı sevmenin yolu Hz. Muhammed (s.a.v)’i sevmekten geçmektedir. O yüzden de bu insanların saptırdığı Müslümanların büyük bir çoğunluğu, Allah’a olan kulluğu, Allah’a teslim olup, Allah’ın rızasını kazanmış, Allah’a yakışır bir ümmet ve insan olmak yerine, peygambere yakışır bir ümmet ve peygambere layık olan bir kul olmaya çalışmak olarak algılamaktadır.

Ne yazık ki, bu insanlar Hz. Peygamberi ilâhlık manasında Allah’a ortak yapıp, onu Allah’ı sever gibi severler. Allah’a kulluk ile insana kulluğu birbirine karıştırırlar. Peygamber sevgisini tüm hareketlerinin başı kabul ederler. Gerçekte Allah’a yapılması gereken tüm ibadetleri ve yüceltmeleri ona yaparlar. Allah’ın rızasını kazanmaya çalışacaklarına, peygamberin rızasını elde etmeye çalışırlar. Allah’a isyan sayılabilecek konuları bile ibadete dönüştürürler. Örneğin peygamberin hem dünyada hem de ahrette insanların gü­nahlarını bağışlayıp, onlara şefaat ihsan eğlemesini istemek gibi. Yoktan var eden Allah’a yönelmeleri ve O’nun verdiği nimetlere şükretmeleri gerekirken, kendilerine hiçbir fayda ve zararı olmayan, ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarmaya güçleri yetmeyen, Allah’a ortak koştukları peygamberleri Allah’ı severcesine severler.

Bakara 165: “İnsanlar arasında, Allah’ı bırakıp O’na koştukları eşleri tanrı olarak benimse­yenler ve onları Allah’ı severcesine sevenler vardır. İnananların ise Allah sevgisi daha güçlüdür.” 

Furkan 3: “(İnkar edenler), Allah’ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.” 

İsra 57: “Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rable­rine vesile ararlar. Onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.” 

Oysa ki Allah’ı sevmenin yolunun Resulallah’ı sevmekten geçtiğini söyleyenlerin örnek olarak verdikleri ayete baktı­ğımız zaman, Allah’ın peygamberine “EĞER ALLAH’I SEVİYORSANIZ bana uyun” demesini istediğini görüyoruz. “Eğer peygamberi seviyorsanız Allah’a uyun, böylelikle Allah da sizi sevsin ve bağışlasın” değil.

Zaten hiçbir peygamberin de insanların kendisini herhangi bir konuda Allah’ın önüne koyup, O’na eşit ve ortak tutma­larını ya da Allah’ı severcesine sevmelerini söyleyebileceği düşünülemez.

Âl-i İmrân 79: “Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incele­mekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.”

Âl-i İmrân 161: “Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğ­ratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir.” 

Hâkka 44-47: “Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.”

* * *

Peki neden Nisa 80: “Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” ?

Elbette öyledir çünkü öncelikle onlar Allah’ın resulleridir/elçileridir. Sizin benim gibi herhangi bir ırktan ve dilden bir beşerin herhangi bir yere gönderdiği elçiler değillerdir. Onlar milyonlarca insan arasından Allah’ın kendisine elçi olarak seçtiği ve ayetlerini vahiy ettiği kullarıdır. Peygamberler, dünyadaki her şeyden daha çok Allah’ı seven, O’nun uğrunda katlandıkları sıkıntılara bile şükreden, O’nun uğrunda yeri geldiğinde canlarını feda eden insanlardır.

En’âm 162-163 : “Ey Muhammed! De ki: “Şüp­hesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanla­rın ilkiyim.”  

Demek ki öncelikle Allah’ı sevmek, O’na inanmak ve O’na kulluk etmek gerekiyor. Öyleyse insanlar peygamber­ler de dahil her şeyi yaratan O olduğu için, O’na yakışır bir şekilde kendisine hiçbirşeyi ortak koşmadan sevmelidirler. Hz.Muhammed’i de, her şeyden çok sevmeleri gereken Allah’ın bir resulü olduğu için sevmeli ve salat getirmelidirler.

Kehf 110: “Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kim­seyi ortak koşmasın.” 

Yûnus 105-106: Yine bana şöyle emredildi: “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Sakın Allah’a ortak koşanlardan olma. Allah’ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarma. Eğer böyle yaparsan, şüphesiz ki sen zâlimlerden olursun.” 

Hûd 75: “Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi.”  

Sâd 17: “Ey Muhammed! Onların söyledik­lerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.”  

Sâd 30: “Dâvûd’a Süleyman’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.”  

Sâd 44: “Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.”  

Kâf 8: “Bütün bunlar, içtenlikle Allah’a yönelen her kulun gönül gözünü açmak, ona öğüt ve ibret vermek içindir.”

Cüneyt Aktan

12403 Toplam Görüntülenme 2 Günlük Görüntülenme
Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Leave A Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.